Hakkari'nin Çukurca ve Yüksekova ilçelerinde düzenlenen, 24 askerin öldüğü, 18 askerin yaralandığı saldırıyla ilgili, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Kuzey Atlantik Paktı (NATO) Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş, İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK ), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) yönetim kurulları açıklama yaptı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurul'da yarın "terör" konulu görüşme yapılacak.
Saldırıyı kınıyorum. Bu saldırı Türk-Kürt kardeşliğini hedef alıyor.
Terörle bir sonucun elde edilemeyeceğini, terörün meşruiyetinin olmadığını defalarca dile getirdik. Çok üzgünüz. Dokuz yıldır Başbakan olan kişinin sorumluluğu başka yerde aramaması, sorumluluğun kimde olmasını bilmesi lazım. Sorumluluk kendi omuzlarında. Bir muhalefet partisi lideri gibi konuşmasını anlamıyoruz. Çözüm üreten makamda kendisi oturuyor. Başbakan muhalefetin sözüne neden kulak tıkıyor? Getireceğiniz her çözüme CHP olarak destek vereceğimizi söylemiştik. Meclis bu soruna el koymalıdır.
Terör bir siyasi partinin meselesi değildir. Terör, bütün milletin, siyasi partilerin, devletin ortak meselesidir. Terörün karşısında siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, bu ülkede yaşayan herkesin birlik içinde olması esastır.
Terörle mücadelemiz artarak daha büyük bir inançla, daha büyük bir azimle devam edecek ve sonunda muvaffak olacağız. Bu ülke terör belasından kurtulacak. Dün Bitlis'te Güroymak'ta içinde çocukların da bulunduğu, beşi polis sekiz vatandaşımızın hayatını yitirmesi, bugün de 24 askerimizin şehit olması Türk milletinin kalbini kanattı. Hepimizin başı sağolsun.
Yaşama hakkından daha değerli bir hak yoktur. Dostluğun tek bir göstergesi vardır o da dürüstlüktür. Bugün dostlarımızdan bu dürüstlük beklentimizin en yüksek olduğu günlerden birini yaşıyoruz.
Dün (18 Ekim) Bitlis'te düzenlenen saldırıyı kınıyorum. Bu tür şiddet eylemlerinin haklı gerekçesi olamaz. NATO müttefikleri terörle mücadelede dayanışma içinde.
Terör ve bölücülüğün zirve yaptığı bölgeleri kuşatan yerlerde "Olağanüstü Hal' ilan edilmesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Meclis'ten alınan "Sınır Ötesi Harekat İzni' çerçevesinde Irak'ın Kuzeyi ve teröristlerin ikmal merkezleri imha edilmeli, sınırı ve şümulü belirlenecek bir güvenlik kuşağı oluşturulmalıdır.
Bu bir savaş. Her iki taraftan da insanlar yaşamını yitiriyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bir anne yüreğiyle "Artık yeter" diyorum. Kınamakla hiçbir şey değişmiyor. Artık savaş için değil, barış için bir an önce hareket etmeliyiz.
Gencecik bedenler toprağa düşmeye devam ederken artık hiçbir sözün kıymeti kalmamıştır. İnsanlık ölüyor.Artık bir "bilek güreşi" olarak süren bu çatışmada en masumlar hayatını kaybederken birileri savaş nutukları çekmekten başka bir şey yapmıyor. Şimdi savaş naraları atmanın, kahramanlık destanları yazmanın değil, bu toprakların acı kaderinin ağıtlarını yakmanın günüdür. PKK silahlı saldırılara son vermeli; devlet askeri-siyasi operasyonlardan vazgeçmelidir.
Saldırıyı kınıyoruz. Silahlı çatışmalar bir an önce durdurulmalı daha fazla can kaybı yaşanmaması için kalıcı çatışmasızlık ortamı sağlanmalıdır. Bu konuda hükümet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli; barış politikasını benimsemelidir. PKK de saldırılarını durdurmalıdır. Türkiye son otuz yıldır Kürt Sorunu'nda uyguladığı güvenlik politikalarıyla sonuç alamayacağını görmelidir.
Savaşın yayılmasının daha büyük yıkımlara, etnik gerilim ve çatışmalara yol açacağı kaygısını herkes ifade ediyor. Aynı şekilde, demokratik siyaset kanallarının açılarak sorunun konuşularak çözülmesinin sağlanacağını da hemen herkes tahmin edebiliyor. Buna rağmen neden ısrarla Türkiye'yi büyük bir yıkıma götürecek, genç ölümleri, acı ve gözyaşlarını artıracak silahlı yöntemler tercih ediliyor? Savaşa ve silahlı "çözümlere" derhal son verilmelidir.
Bu kirli savaştan gelen ölüm haberlerine artık tahammülümüz kalmadı. Biz artık "başsağlığı dilemek" istemiyoruz. Toplumu kamplara bölecek, Türkiye'yi bir iç savaşa sürükleyecek, aynı topraklar üzerinde yıllardır birlikte yaşayan halkları birbirine düşman edecek açıklamalardan, yaklaşımlardan hepimizin kaçınması gerekiyor. Şimdi, şiddeti öne çıkaran anlayışa karşı barışın çığlığını yükseltme zamanıdır. (AS)