Hafızalardan silinmeyen parçaları ve unutulmaz sahne şovlarıyla müzik tarihine adını yazdıran efsanevi grup Pink Floyd’un yolculuğu “Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı” başlığıyla kitap oldu.
Fatma Berber ve Sümeyra Teltik tarafından kaleme alınan kitap, Destek Yayınları biyografi serisinden okuyucuyla buluştu.
Kitapta yaptıkları müzikle felsefeye dönüşen Pink Floyd’un müzik yolculuğu on bölümde anlatılıyor. Bölümlerin başında ve sonunda grubun şarkı sözleri veya grup üyelerinin cümlelerine yer veriliyor.
Pink Floyd’un biyografik hikayesine kitapta 2 Temmuz 2005’te Hyde Park’ta verdikleri konserle giriş yapılıyor.
Kitabın Hyde Park’ta başlayan birinci bölümü grubun o gece sahneden selam gönderdiği Pink Floyd’un isim babası Syd Barrett’in inzivaya çekildiği evinde sona eriyor.
Okuyucu ikinci bölümden itibaren kendini 1950’li yılların sonunda Cambridge’de buluyor; böylece grup üyelerinin hikâyelerine henüz kolej yıllarından itibaren tanıklık edilebiliyor.
Kitabın üçüncü bölümünde, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ve Avrupa’da yaygınlaşan toplumsal hareketliliğin sanat akımlarına yön vermesine değiniliyor. Grubun sancılı kuruluş süreci, soykırımlara itiraz edip sevgi ve barış talep eden yeni neslin itiraz sesleri ve bu itirazlarla şekillenen müzik akımları üzerinden anlatılıyor.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde pek çok Pink Floyd hayranı tarafından grubun beyni kabul edilen Syd Barrett’in gruptan çıkarılmasıyla değişen dinamikler; bugün bile dinlenmeye devam eden albümlerin oluşum süreçleri; albüm kapaklarının ve albümdeki parçaların anlattıkları, grubun Roger Waters ile yollarını ayırması üzerinde duruluyor.
Okuyucu kitabın sonunda Hyde Park’ta gerçekleşen o muhteşem buluşmaya bir kez daha dönüyor.
“Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı”da seksenli yılların başında İmge Yayınevi’nden Pink Floyd isimli kitaba imza atan Orhan Kahyaoğlu’nun, müzik eleştirmeni ve gazeteci yazar Murat Beşer’in, yayıncı ve yazar Alper Çeker’in görüşlerine de yer veriliyor. Murat Beşer Pink Floyd ile ilgili şu tespitlerde bulunuyor:
“Savaş sonunda doğan bir kuşağın orta sınıf mensupları olarak yıkımı görmüşlerdi. Barışın ve insanlık değerlerinin kıymetini iyi biliyorlardı. Belki de ellerindeki en güzel içerik malzemelerinden biri buydu.
“Sanayi devrimini tamamlamış bir toplumda, kapitalistlerin mal varlıklarını artırmak amacıyla çıkarabilecekleri yeni savaşlara hayır demeyi; insanlığı mutsuzluğa sürükleyecek rekabetlere ve tüketim körüklerine direnmeyi öğrenmiş; hippi kültürünü ve uyuşturucu dünyasını tanımışlardı.
“Eğrisiyle doğrusuyla, tüm tartışmalı haliyle yarım asrı devirmiş bir müzik fenomeni Pink Floyd. Türünün en sofistike müziklerini üreten, müzik tarihine birkaç başyapıt hediye eden bu efsane topluluk insanlık yaşadıkça var olacak.”
Kitabın arka kapak yazısından:
“Çocuk büyüdü, düş bitti...”
Pink Floyd, açılmakta direnen kapılar karşısında pes etmeyen, kapıları kırmak zorunda kalsa da muhakkak sonunda açmayı başaran asi çocukların sözcüsüydü. Sadece müzikte çığır açmadı Pink Floyd, baskıya ve dayatmalara direnç gösterenlerin kalbinde, hayallerinde, isyanlarında ve itirazlarında yepyeni ufuklar açtı.
Pink Floyd yalnızca bir müzik grubu değil bir yaşam biçimi ve felsefeydi de aynı zamanda. Pink Floyd çağını aşan, zamanın ötesinde müzikten başka şansı olmayanların yolculuğuydu.
Onlar kendi yolculuklarında kilitli kapılarla karşılaştılar. Yaptırımlarla, yasaklarla, baskılarla, zincirlerle ve sürü dayatmasıyla... Ama hep birlikte itiraz etmenin ve direnmenin bir yolunu buldular:
Müzik!
Bu kitap, Pink Floyd’a, Ay’ın karanlık yüzüne bir yolculuk... Belki de asıl karanlık kırılamayan kapılardı.
O zaman yön ver güneşin kalbine doğru!
(TP)