Ermeniler, tarihsel olarak Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'da ve
bugünkü Ermenistan'da yaşamış bir halktır. M.Ö. 500'lerde Urartu
Krallığı'nın kalıntıları üzerinde yükselen Ermeni Uygarlığı M.Ö. 50 yıllarında gücünün doruğuna çıktı. Ermeniler sonraki
yüzyıllarda ise büyük imparatorlukların rekabetleri arasında kaldılar.
M.S. 300'de Hristiyanlığı kabul ederek, Bizans etkisine, 653'de Arap
egemenliği altına giren Ermeniler. 11. yüzyılda Türklerin 13. yüzyılda
Moğolların istilasına uğrarken; 16. ve 17. yüzyıllarda da Osmanlı ile
İran arasında kaldılar.
Osmanlı toprakları üzerinde 18. yüzyıl sonlarında Maraş'ın Küçükdağlık
kasabası Zeytun'da başlayan isyanlar, aralıklarla 1915 yılına kadar
sürdü ve Ermeni ulusal hareketinin önemli bir parçası oldu. Rusya'nın
19. yüzyılda Kafkaslara genişlemesi, Avrupa'da Aydınlanma Düşüncesi ve
Ermeni kültürünün yeniden canlanması, Ermeni Ulusal Hareketini
güçlendiren etmenler arasında sayılabilir.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Ayastefanos Anlaşması
ile "ERMENİ SORUNU" ilk kez uluslarası platforma taşınmış oluyordu.
Sonradan uygulanmamasına rağmen, anlaşma Rusya'ya Osmanlı
Ermenistan'ının kontrolünü veriyordu.
İhtilalci örgütlenmeler 1887'de marksist-merkeziyetçi HINÇAK(ÇAN)ve
1890'da milliyetçi sosyalist TAŞNAK (İttifak) komitelerinin
kurulmalarıyla ortaya çıktılar. İleride partileşecek olan komiteler,
birleşmeye çalıştılarsa da başaramadılar. Komitelerin 1890-1905
arasında örgütlendiği önemli toplumsal hareketler şunlar:
1. Erzurum Olayı (Haziran 1890)
2. Kumkapı gösterisi (Temmuz 1890)
3. Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları (1892-93)
4. Birinci Sasun isyanı (Ağustos 1894)
5. Bab-ı Ali gösterisi (Eylül 1895)
6. Zeytun isyanı(Kasım 1895)
7. Van isyanı (Haziran 1896)
8. Osmanlı Bankasına Saldırı (Ağustos 1896)
9. İkinci Sasun İsyanı (Nisan 1904)
10.Yıldız'da Abdülhamit'e bombalı saldırı (Temmuz 1905)
Komiteler bir süre İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ortak hareket edip
1908 Meşrutiyet ilanı ile yasal bir konum edindiler ve sadece siyasi
faaliyette bulunacaklarını açıkladılarsa da Mart 1909'da Adana'da
patlayan olaylar barış havasını bozdu ve yollar ayrılmaya başladı.
31 Mart Ayaklanması ile Abdülhamit'ten kurtulan İttihat ve Terakki,
Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesine göz yumarak, bunu
muhalefete saldırının bahanesi olarak kullandı. Artık Galata Köprüsü
üzerinde gazeteci öldürülüyor, muhalif aydınlar Sinop'a sürülüyor,
Osmanlı İmparatorluğu tek parti diktatörlüğü altında çöküşüne doğru yol
almaya başlıyordu. Yazılı hemen hemen hiçbir belge olmadan, "TURAN'a
gidilecek" aldatmacasıyla, Teşkilat-ı Mahsusa (Özel Örgüt) kuruluyordu.
Bu kanlı örgüt günümüze kadar kontrgerilla ve Susurluk çetesi olarak
varlığını sürdürdü.
Avrupa'da I. Dünya Savaşı'nın çanları çalarken, Taşnak Partisi, 2-14
Ağustos 1914'te kongresini Erzurum'da topladı. İttihat ve Terakki
kongreye gönderdiği delegasyonu aracılığı ile Ermenilere olası bir
savaşta Rusya'ya karşı birlikte davranma ve otonom Ermeni yönetimi
önerdi. Ermeni önderler tarafsızlık politikasını savundular.
Benzer bir öneriyi Rusya'dan alan Rus Ermenileri öneriyi kabul edip
gönüllü birliklerini oluşturmaya başladılar. Sayıları 4-5 bin kişi
olmasına rağmen, bu birlikler Osmanlı hükümetinin tehcir politikasının
bahanesi olacaklardı. Savaşın başlamasıyla beraber Doğu Anadolu tam bir
kaosa yuvarlandı. Ermeniler ordudan kaçarak, direnişe geçetiler.
Kaçakları kovalama bahanesiyle köyleri basıp yakan Teşkilat-ı Mahsusa
birlikleri ve Kürtlerden oluşan Hamidiye Alayları, tehcirin ilk
işaretleriydi.
Nisan 1915'de Van'ın Ermeni ahalisi ayaklanınca, 24 Nisan'da
İstanbul'da Ermeni aydınları tutuklandı ve Ankara'ya doğru yola
çıkarıldılar. Sayıları 700 dolayındaki sürgünden bir daha haber
alınamadı. KIYIM yürürlüğe girmişti. Yürütücüsü Dahiliye Nazırı Talat
Paşa'ydı.
TEHCİR (Sürgün) için resmi karar 27 Mayıs 1915'de alındı. Hükümet
korumakla yükümlü olduğu tebasının bir bölümünü, sivil halkı, çoluk
çocuk, malsız mülksüz, yüzlerce kilometre öteye Irak çöllerine Deyr-üz
Zor'a yaygın bir şekilde sürmekteydi. Hapishanelerden serbest bırakılan
hükümlülerden oluşan Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri konvoylara
saldırmakta, öldürmekte ve yağmalamaktaydı. Çöllere varabilenleri ise
açlık, susuzluk ve hastalık sonucu ölümü bekliyordu.
Tehcir sonucu kaç kişinin öldüğü hala öğrenilemedi. Türkiye
Cumhuriyeti' nin resmi tarihçileri 300.000 sayısını verirken, bu sayıyı
1 milyona kadar çıkaran yabancı kaynaklar vardır. Osmanlı hükümetinin
müttefiki Almanya tehcire sessiz destek veriyordu. 31 Ağustos 1916'da
Talat Paşa Alman Büyükelçilik temsilcisine şöyle diyordu: "Ermeni
problemi mevcut değildir."
1919'da İstanbul Örfi İdare Mahkemesi, tehcirin sorumlularını
gıyaplarında yargıladı. 10-12 sorumlunun yarısı Avrupa'nın çeşitli
ülkelerinde ve Rusya'da Ermeni Komiteciler tarafından öldürülecekti.
Geri kalanları ise, 1926'da Mustafa Kemal'e İzmir'de yapılan suikast
girişiminden sonra İstiklal Mahkemesinin vereceği idam cezaları
bekliyordu. (TM)