*Çizim: Aslı Alpar
Geçen yıl bugün, yıllardır yaşadığım ve her sabah altı yıldır çalıştığım işyerine gitmek için uyandığım evimden saat 06.00’da yapılan polis baskınıyla gözaltına alındım. Bir hafta sonra da tutuklandım.
TIKLAYIN- Garo'ya ve Bircan'a tanığız, kefiliz
Tutukluluğuma dayanak yapılan iddialar bundan yedi yıl önce gerçekleşen olaylara ilişkin. Anımsayalım:
IŞİD Suriye’de işgalini genişletiyor, bunu yaparken yaşlı, genç demeden insanları katlediyor, kadın ve çocukları kaçırıp tecavüz ediyordu. IŞİD son olarak Kobani’yi kuşatarak saldırılarına devam ederken, tüm dünyada ve Türkiye’de insani yardım koridoru açılması, işgal bölgesine dayanışma ve destek verilmesini talep eden gösteriler sürüyordu.
Bu süreçte HDP de konuyu yakinen takip ederken, Türkiye hükümeti ile yapılabileceklere ilişkin aralıksız temas içindeydi. Amaç Birleşmiş Milletler’in de soykırım olarak nitelendirdiği, IŞİD’in Ezidi Kürtler’e karşı gerçekleştirdiği katliamın tekrarlanmamasıydı. 6 Ekim 2014 akşamı Kobani’deki işgal saldırısının şiddetinin artması üzerine hükümet yetkilileri ile temasından somut bir adım göremeyen HDP, attığı tweetle halkı IŞİD’e karşı Kobani halkı ile dayanışmak için demokratik protesto etme hakkını kullanmaya çağırdı.
Ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kobane düştü düşecek” sözleri sonrası ise karışık. Hala kim oldukları aydınlatılmamış, aydınlatılmaya çalışılmamış karanlık güçlerin devreye girmesiyle sokaklar karıştı. Burada HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde verdiği "Kobani olayları araştırılsın" talepli önergelerin AKP-MHP oyları ile reddedildiğini not düşelim.
Kobane olaylarının (6-7 Ekim 2014) üzerinden bir yıl bile geçmeden HDP’nin 2015 Genel Seçimi’nde çok büyük bir başarı ile %13 oy alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü büyük partisi olduğunu, 1 Kasım 2015 Erken Genel Seçimi’nde %11 oy alarak başarısını devam ettirdiğini, baraj sorununun artık kalmadığını ispat ettiğini anımsayalım.
Asıl sorun da burada başlıyordu. HDP aldığı oyla parlamentonun kilit partisi olmayı ve öyle kalmayı başarmıştı. Bunu durdurmak gerekiyordu.
CHP’nin de verdiği oylarla dokunulmazlıkları kaldırılan Eş Genel Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da içinde yer aldığı bir grup HDP milletvekili, 4 Kasım 2016’da gözaltına alındı ve ardında tutuklandı. Üstelik Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bir kez değil, aynı “suçtan” iki defa tutuklandılar ve halen tutuklular.
Yıllarca süren tutukluluk sonrasında Aralık 2020’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarihi bir karar vererek Türkiye mahkemelerinin siyasi bir karar verdiğini, yargının muhalefete dönük bir baskı aracı haline geldiğini, tutukluluğun devam etmesi için aynı iddianın etrafında dolaşıp hukuksuz olarak “farklı suçlar” icat edildiğini, bunun kabul edilemez olduğunu söyledi. Ancak AİHM kararı halen uygulanmadı. Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu da bugün devam ediyor.
AKP-MHP iktidarının bugün çalışamaz hale gelmesi için bu denli çaba sarf ettiği, tüm saldırılara, gözaltı ve tutuklama operasyonlarına, kazanılmış belediyelerine kayyum ile el koymalarına rağmen, HDP yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında halen yüzde 11-13 aralığında oy potansiyelini koruyor. Bu da HDP’yi halen meclisin kilit partisi, destekleyeceğinin kazanan taraf olacağı rolünü güçlendiriyor. Bunun için 2018 Yerel Seçimlerini anımsamak yeterli.
2014 Kobani olaylarından yıllar sonra, o dönemin yönetici, üye ve destekçilerinin içinde olduğu bir grup HDP’li olarak tutuklandık. Bundan bir yıl önce, bahsi geçen olaylardan altı yıl sonra. Bir yıl çok da uzun bir süre değil mi diyorsunuz? Bir de şuradan bakalım:
Geçen bir yılda bir yaş daha yaşlandım. Hayatımdan 12 ay, 365 gün gitti. Yeğenim Deniz onuncu yaş gününe bensiz girdi, 11. yaşını doldurmasına on gün kaldı. Ben ve arkadaşlarım, ailelerimizden, arkadaş ve dostlarımızdan ayrı, özgürlüğümüzden mahrum bir yıl geçirdik. Bunları sadece HDP’li olduğumuz için yaşadık, yaşıyoruz. Bu çok inanılır gelmiyor mu? Bugün cezaevlerinde kaç HDP’li olduğunu biliyor musunuz? Hayır mı? Maalesef ben de bilemiyorum. Zira hesabını tutmak her geçen gün zorlaşıyor, binlerce kişiden bahsediyoruz. Şu an benim bulunduğum Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nin üçüncü kısmındaki koğuşlar HDP’li eş başkanları, il eş başkanları, il yöneticileri ile dolu.
HDP’yi yargılamaya çalışıyorlar, yargılamak istiyorlar. Bunun aynı zamanda Türkiye’de barışı, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını, kadın mücadelesini, LGBTİ+ haklarını, Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözümü ve siyaset yapma hakkını da yargıladıklarını bilerek, isteyerek, taammüden yapıyorlar. Onlar bunu yaparken çoğunluk ise sessiz kalıyor. Bazıları sadece izliyor, bazıları bunu bile yapmıyor, görmemek için başını çeviriyor.
Ancak kimse unutmamalıdır ki adalet bir gün mutlaka herkese gerekir. Bu ülkenin geleceğinin en büyük tehdidi toplumun tüm bireylerine sinen kanıksama duygusu. Bu kanıksama esaretinden kurtulmadıkça ne toplumda ne de kendi hayatlarımızda bir değişiklik olması mümkün değil. İlk önce çevremizde, ülkemizde yaşanan her şeyi sanki ilk defa görüyormuş, duyuyormuş gibi bir duralım. Sonra şaşıralım ve ses çıkaralım.
(BY/NÖ)