İnsan hakları savunucuları korunmadan insan hak ve özgürlükleri gelişmez.
Hak ihlallerinin kaynağı: Sağcı, baskıcı iktidarlar
Dünya genelinde sağcı ve baskıcı iktidarların sayısının arttığı bir dönemdeyiz. Avrupa’da İtalya, Hollanda, Portekiz, İsveç gibi ülkelerde aşırı sağcı partiler iktidara geldi. Bu partilerin söylemleri ve uygulamalarının insan hakları ve özgürlükleriyle uyumlu olmadığını kamuoyu defalarca gördü. Ayrıca Almanya ve Fransa gibi ülkelerde de aynı zihniyete sahip sağ partiler yükselişte.
Sağ ve baskıcı politikalar sadece Avrupa’nın meselesi değil. ABD’de seçimleri kazanan Trump yönetiminin izlediği (örneğin göçmen karşıtı ve Filistin’le ilgili) politikalar ile (örneğin ABD dış yardımlarını kesmek gibi) attığı adımlar insan hakları ihlallerine yol açıyor. Politik hedefleri ve öncelikleri Trump’tan farklı gözükse de, Putin yönetimi de hak ihlalleri konusunda olumsuz bir diğer örnek. ABD ve Rusya’ya ek olarak, Çin hükümeti de baskıcı bir yönetimle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkını milli güvenlik gerekçesiyle kısıtlıyor.
Baskıcı iktidarlar başka coğrafyalara da zarar veriyor
ABD, Çin ve Rusya’nın gerek kendi egemenlik alanlarında gerekse askeri varlıklarının bulunduğu, politikalarıyla etkili oldukları diğer coğrafyalarda yol açtığı ağır hak ihlallerinin listesi ziyadesiyle uzun. ABD’nin Ortadoğu’da yol açtığı ya da Gazze örneğinde olduğu gibi sessizliğiyle zımnen onay verdiği yıkımlar herkesin malumu. Benzer şekilde Putin yönetiminin Ukrayna’da yürüttüğü savaşın yol açtığı ihlaller, baskıcı bir iktidarın neden olabileceği yıkımın vahametini daha net gösteriyor.
Birlemiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi (OHCHR), 24 Şubat 2022-31 Ocak 2025 arasında Ukrayna’daki saldırılarda 12 binden fazla kişinin öldüğünü, 30 bine yakın kişinin ise yaralanığını belirtiyor. Bunların tespit edilebilen veriler olduğunu ve gerçek kayıpların daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değil.
İhlallerle anılan diğer bazı ülkeler
Hak ihlalleri açısından dünyanın bazı yerlerinde uzun zamandır ağır durumlar yaşanıyor. Filipinler, Belarus, Myanmar, Kuveyt, Guatemala gibi ülkelerde birçok alanda ağır hak ihlalleri söz konusu. Uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarıyla, OHCHR ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği gibi mekanizmaların raporlarının da gösterdiği gibi, Türkiye’de de insan hakları alanında ciddi gerilemeler yaşanıyor. Verilere dayalı raporlar; ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, basın özgürlüğü, işkence ve kötü muamelenin yasaklanması, demokrasi standartları ve hukukun üstünlüğü prensipleri bakımından önemli sorunların yaşandığını gösteriyor.
İktidarlara göre her şey yolunda
Bu ülkelerin yöneticilerine göre, hak ve özgürlükler bakımından herhangi bir sorun yok. Yaşananlar, daha ziyade kamu düzenini bozmak isteyen zararlı kişiler veya teröristlere yönelik mücadele bir mücadele olarak tanımlanıyor. Örneğin Filipinler’de hükümet, sendikacıları, çevre hakkı savunucularını, yerli halk liderlerini, öğretmenleri, öğrencileri, gazetecileri; özcesi sivil aktivistlerin herhangi birini isyancı, komünist veya saldırıları destekleyen kişi olarak “kırmızı etiketlemeye” tabi tutuyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Filipinler ile ilgili analizinde kırmızı etiketlemeyi fiziksel saldırıların çoğunlukla ön habercisi olarak tanımlıyor. Ayrıca bu uygulamanın, aktivistler arasında korku ve kaygıyı artırarak demokratik alanı daralttığına dikkat çekiyor. Hak ihlallerine yol açan uygulamaları gerekçelendirmek için de sıklıklı milli güvenliğe atıf yapılıyor.
Hak savunucuları da baskıdan kurtulamıyor
Sağcı ve baskıcı iktidarların izlediği politikalar; mülteciler, kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar, işçiler, engelliler gibi hak sahibi özneleri olumsuz etkiliyor. Aynı şekilde bu alanlarda çalışan biz insan hakları savunucuları da bu baskılardan payımızı alıyoruz.
Hakikatin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması amacıyla yürüttüğümüz raporlama, savunuculuk gibi çalışmalarımız nedeniyle hem kendimiz hem de daha kötüsü aile üyelerimiz ve sevdiklerimiz tehdit, fiziksel şiddet, işkence, kötü muamele, yaralama ve hatta öldürülme gibi ağır sonuçlara maruz bırakılabiliyoruz. Ayrıca gözaltılar, yargılamalar, hapsedilmeler ile karşılaşıyoruz. İdari soruşturmalar ve cezalar da insan hakları savunucularını baskı altında tutmak için kullanılabiliyor.
Yapay zekâ ve daha genel olarak gelişen teknolojiler de insan hakları savunucuları için olumsuz bir çalışma ortamı yaratabiliyor. Baskıcı rejimler interneti kısıtlayabiliyor, insan hakları savunucularını dijital ortamda izleyebiliyor, çalışmalarını manipüle edebiliyor. “Trol” olarak tanımlanan hesaplar aracılığıyla insan hakları savunucularına yönelik karalama kampanyaları yürütülebiliyor. Teknoloji ve yapay zekâ konusundaki üretkenliğini gıptayla izlediğim sevgili dostum Diyar Saraçoğlu’nun bianet’te haftanın neredeyse her günü yayımlanan yazıları gerçekten zihin açıcı.
Yeni teknolojilerin insan hakları savunucuları açısından yarattığı risklere ilişkin olarak BM İnsan Hakları Konseyi’nin 58. oturumunda, bu risklere karşı savunucuların korunmasını amaçlayan önemli bir karar önergesi kabul edildi. 4 Nisan’da kabul edilen bu önerge, devletlere yapay zekâ uygulamalarının, casus yazılımların veya biyometrik verilerin insanları izlemek amacıyla muhafaza edilmemesi çağrısında bulunuyor.
Savunduğumuz ilkeler doğrultusunda oluşturduğumuz görüşlerimizi ifade özgürlüğü ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde kamuoyuyla paylaşmak istediğimizde çeşitli baskılara maruz bırakılıyoruz. Bunun en güncel örneğini, bir günlük iş bırakma kararı aldıkları için haklarında iki haftalık ev hapsi ve ardından haftada bir imza şartı getirilen Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu üyeleriyle ilgili kararda gördük. Eğitim Sen yöneticileri, 19 Mart’tan itibaren düzenlenen protestolarda üniversite öğrencilerin eğitim hakkı için tüzüğe uygun ve evrensel haklar temelinde bir karar aldıkları için evlerinden çıkamıyor, sendikal çalışmalarına evlerinden devam ediyor.
Baskı karşısında dayanışma
Kimimiz yurtdışı yasağı, hatta il dışına çıkma yasağı alıyor; kimilerimiz başka ülkelerde mülteci olarak yaşamını sürdürüyor. Ailesinden uzakta yeni bir hayat kurarken yaşadığı zorlukları, diğer insan hakları savunucularıyla dayanışarak aşıyor. Çünkü insan hakları savunucuları kocaman bir aile.
Bir insan hakları savunucusuna yönelik baskıyı, tüm insan hakları hareketine ve ilgili kurullara duyurarak görünüyor kılıyoruz. İnsan hakları mücadelesini birlikte yürüttüğümüz dostlarımızın yaşadığı sorunları sahipleniyoruz. Örneğin, Dünya İşkence Karşıtı Örgütü (OMCT) bünyesindeki İnsan Hakları Savunucuları SOS Ağı, keyfi bir şekilde tutuklanan 426 insan hakları savunucusu olduğunu belgeledi. Türkiye’den İnsan Hakları Derneği (İHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) ve Sosyal Yardımlaşma Rehabilitasyon ve Adaptasyon Merkezi’nin (SOHRAM) üyesi olduğu OMCT, insan hakları savunucuları için yürütülen 431 kampanyayı da görünüyor kılıyor.
Kısacası, insan hakları hareketi karşılaştığı baskılar karşısında tamamen sessiz kalmıyor. Mücadelemizin hareket noktası basit: Bir insan hakları savunucusuna yönelik baskı, tüm insan hakları savunucularına yönelik yapılmıştır.
(Oİ/VC)