"İnsanlar kendilerine yakın olan acılara pek bakamazlar" der Yazar Susan Sontag. Sizi biraz öyle bir güne götüreyim.
10 Nisan’da İstanbul, Kadıköy’de bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden 15 yaşındaki Ahmet Mattia Minguzzi’nin öldürülmesiyle ilgili davanın ilk duruşmasına.
Ahmet Mattia’nin anne, babası ve tüm ailesine yaşatılanlar için çok çok üzgünüz. Tüm aileye sabır diliyorum. Umarım, gerçek bir adalet sağlanır. Mücadelelerine destek her gün artar.
Zaten yüzlerce insan, yüzlerce kez duruşma günü aileye bunu hissettirdi, “Yasemin yalnız değilsin” diye seslenen çok insan vardı.
Duruşma saatinden biraz daha geç başlasa da yargılananlar suça itilen çocuklar olduğu için basın ve seyirciler duruşmaya alınmadı.
Ailenin avukatı Dr. Rezzan Epözdemir sayesinde duruşmadaki detaylardan haberdar olduk. Yayın yasağı olduğu için de yazmamayı tercih ettik.
O gün tam olarak içeride yargılama sürerken, dışarıda vicdanlar bekledi. Hem de saatlerce. Yüzlerce insan “Ahmet için adalet, başka Ahmetler olmasın” diyerek adliyede tek ses oldu.
“Sizi buraya hangi duygu getirdi?” diye sorduğum bir kadın, “Trabzon’dan geldim. İki çocuğumu yataklarında bıraktım geldim. Ahmet’in başına gelenler benim çocuğumun başına gelmesin” dedi.
Bir diğeri, sorumu, “Üniversite diplomalarımızın bile garantisi kalmadı, çok kötü bir süreçten geçiyoruz, ne yapacağımı bilemiyorum artık. Nerede bir ses var, oraya destek olmaya gidiyorum” diye yanıtladı.
Ahmet Mattia Trabzonsporlu olduğu için formasını giyip gelenler vardı. Ahmet’in yaşıtları, sol gözlerinin altına onun gibi siyah bir iz yapmıştı. Konuşamadılar. Anlatamadılar…
Ama adliye önünde yükselen sesler arasında en çok yankılanan, “Yetişkinler gibi yargılansınlar” talebiydi. Sloganlara dönüşen bu istek, bir duygunun, bir korkunun, bir çaresizliğin tezahürüydü.
Bu esnada sosyal medya da ikiye bölünmüştü. Bir yanda “Yetişkinler gibi yargılansınlar” diyenler, diğer yanda hukukun evrensel ilkelerine sadık kalınması gerektiğini vurgulayanlar.
Peki hangisi doğru?
Gerçekten suça itilen çocukların “yetişkinler gibi” yargılanması, başka Ahmetlerin olmamasını sağlar mı?
Türkiye’de 18 yaşından küçük bireyler “çocuk” olarak kabul ediliyor. Ceza ehliyetleri yaşa göre belirleniyor ve 15-18 yaş arası çocuklara ceza indirimi uygulanıyor. Ama kimi durumlarda bu indirim asgariye indirilebiliyor.
Dünyaya baktığımızda, Avustralya’dan Suudi Arabistan’a, bazı ülkelerin çocukları yetişkin gibi yargıladığını görüyoruz. Ancak bu ülkelerde çocuk suçlarının azaldığını söylemek mümkün değil. Yani, ağır cezalar suçları azaltmıyor. Tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi. Yüksek cezalar zaten aşırı yüksek olduğu için mahkemelerce daha az tercih ediliyor, önemli olan var olanyasayı uygulamak ve var olan cezayı en üst sınırdan vermek.
Türkiye'de şiddete karşı "idam" önerileri bu yüzden gerçekçi değil ve kadın hareketi bu yüzden karşı çıkıyor.
Yetişkin gibi yargılama talebi adaleti sağlıyor mu?
Zonguldak’ta kaçak madende yakılan Afgan işçi Vezir Mohammad Nourtani'nin davasında failler yetişkin olarak yargılandı avukatın verdiği bilgiye göre kısa zaman sonra çıkacaklar.
Maden ocağının sahipleri Hakan Körnöş ve Enver Gideroğlu taksirle öldürme suçundan 5 yıl 8 ay, Körnöş’ün kuzeni Ahmet Aydın delil karartma suçundan 4 yıl 6 ay ceza aldı. Ocak çalışanları Sercan Kayabaş, Eray Demiro ve Alaattin Çayırlı ise delil karartma suçundan 2’şer yıl hapis cezası aldı. Çayırlı’nın cezası 1/6 oranında indirilerek 1 yıl 8 aya düşürüldü.
Yani avukatın verdiği bilgiye göre 3 ay sonra aramıza katılacaklar. Evet, bir insanı yaralı haldeyken suçlarını örtmek için yakan insanlar, bunlar…
Benzer bir durum da Pınar Gültekin davasında yaşandı. Faile, “canavarca hisle öldürme” yerine haksız tahrik indirimi uygulandı. Yani yetişkinlerin yargılandığı davalarda da adalet duygusu yerini bulmuyor.
Çünkü mesele sadece ceza değil, sistemin bütünlüğü.
Soruma gelecek olursam…
Suç işleyen çocukların 'yetişkinler gibi' yargılanmasını talep edenler, benzer vakaların tekrarını önleme amacıyla hareket ederken, buna karşı çıkanlar, hukukun evrensel ilkelerine ve çocuk adalet sistemine vurgu yapıyor. Bu durumda, çocukların yetişkinler gibi yargılanması adil ve hukuken doğru bir yaklaşım mıdır?
"Devletin şiddet dili değişmeli"
İHD Genel Başkanı Eren Keskin, “Suça itilen çocuk meselesi yeniden tartışılıyor. Korkunç bir acı bu acıyı çok hissederek yaşıyorum ben de yaşıyorum. Bir diğer boyutunun mutlaka tartışılması gerekiyor. Şiddetin devlet dili ile bu kadar yaygınlaştırıldığı tüm toplumlarda çocuklar da hasta olarak büyüyor. Kimlik ve ekonomik gelir eşitsizlikleri var. Çocuklar bundan çok etkileniyor. Bu şiddet dilinin, ayrımcılığın, bu uyuşturucu politikasının bu hale gelmesi, küçücük çocukların devletten habersiz bu maddelere ulaşmasının imkansız olduğunu düşünmüyorum. Bütün bunların tartışılması gerekiyor. Sadece bir cinayet üzerinden konuların tartışılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Ben biliyorum bu devletin siyasetinin ulaştığı noktalarda çocukların bu maddelere ne kadar kolay ulaştığını biliyorum. Bu cinayette suça itilen çocuk meselesini tartışmak doğru değil. Siyasetin ana gündem maddelerinden biri olmalı. Çocuklar nefret dili ile büyüyor, bunu çok tehlikeli buluyorum."

Dr. Eylem Ümit Atılgan: Çocuklar tehlikede, tehlikeli değiller
"Mafyanın çocuk istismarına karşı çıkalım"
Şiddet haberlerinde sıklıkla gündeme getirdiğimiz bir konuda haberlerin dili. Haberciler kimi zaman tetikçi gibi davranabiliyor.
Gazeteci Semra Pelek’i dinliyoruz:
“Hayatta insanın çocuğunu böyle korkunç bir cinayette kaybetmesinden daha büyük bir acı olamaz. Mattia Ahmet Minguzzi’nin ailesine başsağlığı diliyor, sorumluların cezasız kalmamasını umuyorum. Ancak, cinayetin ardından çocukların yetişkinlerle aynı şartlarda yargılanmasına yönelik taleplere temkinli yaklaşmak gerek. Bu vahşi cinayet toplumda büyük bir korku yarattı; ama yasa yapıcıların, hukukçuların ve uzmanların bu korkuyla hareket etmeden sağduyulu davranması şart."
"Yaklaşık 15 yıl önce çocuklar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yetişkinlerle aynı şekilde yargılanıyor, yetişkinlerle birlikte kaldıkları cezaevlerinde işkenceye uğruyorlardı. Bu adaletsizliğe karşı hukukçular, çocuk hakları savunucuları ve biz gazeteciler mücadele ettik. O dönemde bu mücadelede en çok öne çıkan isimlerden biri, bugün Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Mehmet Uçum'du. Onun öncülüğünde yapılan çalışmalarla çocuklar çocuk mahkemelerinde yargılanmaya başlandı, bazı ceza artışları kaldırıldı, ’suça sürüklenen çocuklar’ kavramı hukuki bir temele oturtuldu.
Bugün ise bu kazanımlar, Minguzzi ailesinin acısı ve toplumdaki infiali araçsallaştırarak geri çevirmeye çalışılıyor. Yine sorunun kaynağına değil, mağdura yöneliyoruz. “Çocuklar cezai ehliyetleri olmadığı için mafya tarafından kullanılıyor, bu yüzden cezalandıralım” demek, mağduru cezalandırmaktır. Oysa asıl mesele, bu çocukların mafyatik yapılarca istismar edilmesi. Devletin görevi bu yapılarla etkin mücadele etmek ve çocukları koruyacak sosyal politikalar geliştirmektir. Anayasa ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi devlete bu sorumlulukları yüklüyor. Eğer devlet bu sorumluluktan kaçar ve çocukları yetişkinlerle aynı şekilde yargılamaya başlarsa, koskoca devlet, “Mafyayla baş edemedim, bu yüzden onların kullandığı çocukları cezalandırıyorum” der hale gelir. Oysa hepimiz biliyoruz ki devlet, bu meselede de asıl suçlu olan mafyayı bulmak istediğinde bulabiliyor. Aklı başında olan herkesin, mafyanın çocukları istismarına karşı çıkması çocukların esenliği ve refahı için de tartışmayı sağduyulu bir zeminde, slogan atmadan yürütmesi gerekir."
Meclis'te komisyon kurulmalı aileler dinlenilmeli
DEM Parti’den Özgül Saki ve Çiçek Otlu ile CHP Milletvekili Suat Özcağdaş da adliyeye gelip bizzat davayı takip eden isimler arasındaydı. Özcağdaş’ın talebi sanıyorum hepimizin “Başka Ahmetler olmasın” diyenlerin de ortak talebi.
Duruşma sonrasında yaptığı açıklamayı buraya bırakıyorum:
“İlk günden bu yana süreci yakından takip ediyoruz. Konuşulması gereken temel mesele şu: Sıla bebeği, Narin kızımızı, Ahmet çocuğumuzu şiddete kurban ettik. Koruyamadık onları. 2023’te toplamda 500 binden fazla çocuk şiddetin parçası oldular. Ya suçun bir tarafı oldular ya da mağduru oldular. Ya sanık oldular, ya tanık oldular. 270 bin çocuk mağdur oldu, 170 bine yakını sanık oldu. Bunun için Meclis’te bir çocuk komisyonu kurduk. Bu komisyonda Ahmet’in ailesinin, Sıla’nın dinlenilmesini, 18 kez ziyaret edilen ancak 5 çocuğun ölümüne neden olan görevlilerin de dinlenilmesini istedik fakat kabul ettiremedik. Eğer bu toplumun sorunlarını çözemiyorsak, yüz binlerce çocuk suyun mağduru haline geliyorsa Ahmet’in ailesinin söylediği gibi biz hiçbir şeyi önleyemeyiz. Biz bu çocukları büyük mücadelelerle büyütüyoruz, kaybettiğimiz Ahmet bir daha hiç göremeyeceğimiz çocuktur. Suçluları cezalandıralım ama suçluları oluşturan bir bataklığı da kurutalım. Memlekette bir çeteleşme sorunu var, toplumsal şiddet sorunu var. Gerçekte talebimiz yeni Ahmetler olmaması. Bu sorunun çözülmesi için, sorunun kökünden giderilmesi için her şeye hazırız. Meclisi bunun platformu olarak kullanmalıyız.”
Toplumsal şiddetin en aza indirilmesi için gerekli adımların atıldığı, eşitlik mücadelesinin yükseldiği, özgür yeni bir hafta olsun...
(EMK)