"ÇED gerekli değildir" kararıyla yapımına başlanan fakat Danıştay’ın durdurduğu Ayancık Hidroelektrik Santrali için yeniden ÇED süreci başlatıldı. 22 Haziran’daki ÇED toplantısı, Ayancık halkı tarafından hukuksuz olduğu belirtilerek, yaptırılmadı.
Sinop’un Ayancık ilçesindeki Ayancık Hidroelektrik Santrali (HES) için başlayan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu’yla ilgili çalışmalar devam ediyor. İlk Elektrik Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından 2006’da üretim lisansı alınan ve "ÇED gerekli değildir" oluru ile yapımına devam edilen proje, 2012 yılında tamamlandı. Fakat yürütülen 14 yıllık hukuki mücadele sonucunda Danıştay’dan projeyi durdurma kararı çıktı.
Şirketin projeyi tekrar başlatma amacıyla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ÇED raporu almak için başvurmasıyla süreç yeniden başladı. 22 Eylül 2020’de yapılması planlanan ancak pandemi nedeniyle ertelenen ÇED raporu için halkın katılım toplantısı 22 Haziran 2021’de gerçekleşti. Ayancıklılar, hukuksuz olduğu gerekçesiyle HES toplantısını yaptırmadı.
Toplantıda Ayancık halkı, projenin mahkeme kararıyla iptal edildiğini, şirketin ise var olan eksik proje için ÇED raporu almaya çalıştığını söyleyerek toplantının hukuksuz olduğunu firma ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerine açıkladı. Bir ÇED toplantısı yapılabilmesi için mahkeme kararıyla iptal edilen projenin yıkılması gerektiğini dile getirdiler.
Ayancık Çevre Koruma Başkanı Mukaddem Sarısoy’un ilçe halkı adına yaptığı konuşmayı bakanlık yetkilileri yarıda kesince tartışma çıktı. Bunun üzerine salonda alkışlarla protesto başladı. "Ayancık’ta HES istemiyoruz" ve "Dereler özgürdür, özgür akacak" sloganları atıldı. Bakanlık ve şirket yetkilileri toplantıyı terk etti.
"Bu proje sucul hayatın ölümü demek"
Projeye neden karşı çıktıklarını bianet’e anlatan Sarısoy, proje yeniden faaliyete geçerse Ayancık’ta içme suyu konusunda çok büyük sıkıntılar yaşanacağını belirterek, şunları söyledi:
"Uluslararası standarda göre, dereye bırakacağınız can suyu yüzde 50 olmalı. Yani regülatörde 100 litre su tutuyorsanız, 50 litresini dere yatağına bırakmanız gerekiyor. Ama bu projede yüzde 10’u bırakılıyor. Yüzde 10 da sucul hayatın ölümü demek. İçme suyu kuyularımız dere yatakları etrafına yerleştirilmiş. Yer üstü suları azalınca yeraltındaki kuyulara gidecek su da kalmıyor.
"2007’de İller Bankası ve Ayancık Belediyesi’nin, HES’in Ayancık Belediyesi içme suyu ve tesislerini nasıl etkileyeceğiyle ilgili bir inceleme yaptırdığı ortaya çıktı. Buna yönelik hazırlanan tutanakta, HES için alınacak suların Ayancık içme suyunu karşılayan sondaj kuyularının üst kısmında bulunması ve onları by pas etmesi nedeniyle Ayancık deresi alüvyonundan beslenen bu kuyuları olumsuz yönde etkileyeceği belirtilmişti. Şirket, tutanağı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan gizlediği için ‘ÇED gerekli değildir’ oluruyla, Ayancık’ta HES yapılabildi.
"2030’da Sinop susuz kentler arasında olacak"
"Bizim şu anda bile Karakestane’den gelen suya rağmen suyumuzda azalma var. Yazın su sorunu daha fazla olacak. 2030 yılına gelindiğinde Sinop susuz kentler arasında yer alacak. Şu an bile ilçe köylerde su sıkıntısı yaşanıyor. Geçen yıl Ayancık Belediyesi’nden su gitmeyen köy kalmadı.
"ÇED raporuna başvuru sürecinde şirket hiçbir eksikliği gidermeden projeye devam etmek istiyor. Zaten mahkeme kararı bunu kapatırken senin ÇED raporun yok demiyor. Doğaya telafisi olmayan zararlar yaşatan eksikliklerin var diyor.
"2018’de proje sorumlularının çevreye kasten zarar verme suçundan 18 ay hapis cezası aldığını unutmamak gerekiyor. Çünkü projenin inşaatında ortaya çıkan hafriyat yönetmeliklere uyulmayarak, ormanlık alana, çevreye zarar verecek şekilde rastgele atıldı. Bu ihmal sonucunda bölgede heyelanlar meydana geldi ve durum ilçe merkezini tehdit eder boyutlara ulaştı.
"HES yapımında bölgede 24 binden fazla ağaç kesildiği ortaya çıktı. Yeniden ağaçlandırma ise usule uygun yapılmadı. Her yeri bizim bölgemizde olmayan akasya yaptılar. Çünkü akasya bulunduğu yeri çabuk kaplar. Sırf kendi eksiklerini kapatmak, ağaç var görüntüsü vermek için her yere akasya diktiler. Kestikleri ağaç 20 senede büyüdü diyelim, diktikleri üç senede büyüyor ama bölgeye uygun değil.
"İnsanlar, olumsuz yansımalarını görmedik diye düşünüyor olabilir ama çalışmaya başladığı andan itibaren daha belirgin etkiler yaşanacak. O zaman da iş işten geçmiş, ÇED alınmış olacak, geriye dönüş mümkün olmayacak. O yüzden bu süreç önemli, hala bir geriye dönüş imkânımız var."
"Ayancık için çevre felaketi olur"
Sinop Nükleer Karşı Platform (NKP) da Ayancık halkına destek için ÇED toplantısına katıldı. Sinop NKP dönem sözcüsü Kayhan Konukçu, Bakanlık görevlilerinin toplantıyı terk etmesini kazanım olarak değerlendirerek, "Çevre Kanunu’na göre ÇED’in alınabilmesi için halkın katılım toplantısı yapılmış olmalı. Gerze ve Ayancık termik santral projelerinde de aynı şey yapıldı ve sonuçta bu projeler iptal edildi. Ben umuyorum ki, bu proje de iptal edilecek. Aksi halde bu Ayancık için bir çevre felaketiyle sonlanacak ve ilçenin içme suyu kuyuları kuruyacak. Ayancık halkıyla mücadeleye devam edeceğiz" dedi.
CHP Sinop Milletvekili Barış Karadeniz de toplantıya katılanlar arasındaydı. Tartışma sırasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri Sinop Valiliği’nin toplantının yapılmasına dair kararını Karadeniz’e verdi ve okumasını istedi. Karadeniz kararı, "Bunu valiliğin Ayancık’a ihaneti diye okuyacağım" dedi. Katılımcılar daha sonra toplantının yapılmadığına dair bir tutanak imzalayarak dağıldılar.
Çevik kuvvet toplantının yapılacağı alanın çıkışında hazır bulundu. Fotoğraflarını çektiğimizde basın kartımız yoksa silmemiz gerektiğini söylediler. Yaşanan tartışmada, toplantıya katılanların da karşı çıkmasıyla polisin baskısı sonuçsuz kaldı.
Ne olmuştu?
2006’da eski Orman ve Devlet Bakanı Ersin Taranoğlu’nun genel müdürlüğünü yaptığı İlk Elektrik Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş, Ayancık HES Projesi için EPDK’dan 8,58 megawatt elektrik (MWe) üretim lisansı aldı. Daha sonra proje üzerinde revizyona gidildi ve 2009’da projenin gücü 15,60 MWe’e çıkarıldı.
2008’de ÇED yönetmeliğine göre 0,5 MWe ile 25 MWe arasında üretim kapasitesine sahip olan depolamasız hidroelektrik santraller için ÇED raporu gerekip gerekmediğine Çevre İl Müdürlükleri karar verdiğinden, Ayancık HES için Sinop İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından “ÇED gerekli değildir” kararı verildi.
2011 yılında Ayancık Çevre Koruma Derneği, 51 kişiyle Ayancık HES’in çevreye verdiği zarar nedeniyle kamu adına yürütmenin durdurulması ve projenin iptali için Samsun 1. İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Bir yıl sonra Ayancık HES’in kuruluşu tamamlandı fakat faaliyete geçtikten kısa süre sonra 2013 yılında Samsun 1. İdare Mahkemesi, “ÇED Gerekli Değildir” kararını iptal etti ve sonrasında üretim durduruldu.
Valilik ve Danıştay’ın kararı temyize götürmesiyle HES yaklaşık iki yıl faaliyette bulundu.
2015 yılında Samsun 1. İdare Mahkemesi tarafından Ayancık HES yeniden kapatıldı ve Danıştay kararı onadı.
Şirketin projeyi yeniden başlatma amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ÇED raporu almak için başvurmasıyla süreç yeniden başladı. 22 Eylül 2020’de planlanan ÇED toplantısının pandemi nedeniyle iptal edilmesi sonucunda toplantı 22 Haziran 2021’e ertelendi. Ancak halkın tepkisi üzerine gerçekleştirilemedi.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi. fikritakip için içerik üretiyor ve RFI Romania için Türkiye gündeminden haber çevirileri yapıyor. Atölye BİA 7-15 Haziran 2021 "Haber Atölyesi"...
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi. fikritakip için içerik üretiyor ve RFI Romania için Türkiye gündeminden haber çevirileri yapıyor. Atölye BİA 7-15 Haziran 2021 "Haber Atölyesi" katılımcısı
Akademisyen Özge Öner'e İsveç'ten 'İnsani Çiçeklenme Ödülü’
Ülkenin önde gelen düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü'nün verdiği ödüle, ‘insan refahını teşvik eden’ entelektüel çalışmaların sahipleri layık görülüyor.
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
Cambridge Üniversitesi Ekonomi Doçenti ve Oksijen yazarı Dr. Özge Öner, İsveç'in saygın düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü tarafından verilen "İnsani Çiçeklenme Ödülü"ne layık görüldü.
Ratio Enstitüsü’nün, insan refahını artırmaya yönelik entelektüel katkıları onurlandırmak amacıyla verdiği bu prestijli ödül, bu yıl Öner’e takdim edildi.Ödülü, 2022 yılında bu ödülü ilk kez alan kurumsal iktisat profesörü Niclas Berggren’in elinden alan Öner için Berggren şöyle dedi:
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
2008 yılında Marmara Üniversitesi’nden iktisat lisans diplomasıyla mezun olan Öner, yüksek lisans ve doktora eğitimini İsveç’teki Jönköping Uluslararası İşletme Okulu’nda tamamladı. 2014 yılında "Retail Location" başlıklı doktora tezini sundu. Mekânsal iktisat alanındaki bu çalışması, akademik kariyerinin temel taşlarından biri oldu.
Bu alanda Jönköping’de çeşitli akademik kurumlarda görev alan Öner, 2018 yılından bu yana Cambridge Üniversitesi’nde araştırmalarına devam ediyor. Uzun yıllar İsveç’in önde gelen gazetelerinden Svenska Dagbladet’te köşe yazarlığı yapan Öner, Mart 2024’ten bu yana Oksijen gazetesinde yazıyor.
Ne kahraman ne kurtarıcı: Bir hekim, bir aydın, bir hak savunucusu
Kitap; Selim Ölçer’in emeğini, mücadele tarzını, TTB’ye katkılarını gelecek kuşaklara, genç hekimlere ve topluma aktarması bakımından, ayrıca TTB’nin yakın tarih hafızası açısından önemli bir kaynak.
Özen B. Demir ve Onur Erden’in “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım” söyleşisi, Dr. Selim Ölçer’in mütevazı, renkli, samimi, içten ve sahici kişiliğiyle bizi tanıştırıyor. Biyografi kitabı, akıcı ve sohbet havasında, nehir söyleşisi tarzında hazırlanmış; sürükleyici ve bir çırpıda okunacak bir kitap.
Kitapta ayrıca Şükrü Hatun ve Selçuk Mızraklı’nın sunuş yazıları ile Vecdi Erbay’ın İMC TV’de Diyarbakır Söyleşileri kapsamında 2013 yılında yaptığı söyleşi de yer alıyor.
Aile geçmişi ve politik bilincin oluşumu
Selim Ölçer, varlıklı bir aileden gelir. Annesinin ailesi bir tarafı toprak ağası, diğer tarafı şıh kökenlidir. Babası Adalet Partisi taraftarı; eve giren tek gazete Tercüman. Dindar bir ailede büyüyen Ölçer, ilkokul ve ortaokul yıllarında sağlam bir dini eğitim alır; Kur’an ve hadis okur, Ayet-el Kürsi’yi ezbere okuduğunu dile getirir.
Mehmet Ali Aybar Aybar’lı tarihi Türkiye İşçi Partisi (TİP), Mehdi Zana, Tarık Ziya Ekinci sayesinde Diyarbakır’da örgütlüdür. Selim Ölçer’in politik bilinci de TİP sayesinde şekillenir. İlk Doğu mitingi Silvan’da yapılır. Mehmet Ali Aybar’ın “Siz Kürt’sünüz, onun için eziliyorsunuz” sözü, Kürt kimliğinin oluşmasında etkili olur.
Anadili kişinin onurudur. “Kürtçe bilim dili değildir” savlarına karşın, anadilini tanıma, anadilde sağlık hizmeti sunma gibi gerekçelerle Mezopotamya Vakfı’nın kurulmasında ve Mezopotamya Tıp Kongresi’nin düzenlenmesinde aktif yer alır. Kürtlerin, “Başın sıkışırsa sırtını ya sağlam bir arkadaşa ver ya da dağlara,” deyişine uygun bir yaşam sürer. Gerek hekimlik pratiğinde, gerek insan hakları mücadelesinde…
Selim Ölçer’in akrabası olan Yusuf Azizoğlu (1917-1970) Silvan Belediye Başkanlığı, milletvekili, Sağlık Bakanlığı yapmıştır. Silvan’ın yetiştirdiği ilk hekimdir. Sonrasında Selim Ölçer gelir. Pek bilinmez ama sosyalizasyonun uygulayıcılarındandır. Onun Sağlık Bakanlığı (1962-1963) döneminde uygulanmıştır. Azizoğlu’nun müsteşarı olarak çalışan Nusret Hoca (Fişek), anılarında onu dürüst bir devlet adamı olarak anlatır.
Silvan, Ermeni yoğunluğunun olduğu bir ilçe. Bölgede birçok Ermeni köyü vardır. Orada bir şekilde kalmayı başaran, koruma altına alınanlar, yıllarca kimliklerini gizlerler. Nüfus cüzdanlarından İslam yazar. Silvan’da uzun yıllar kent sineması olarak kullanılan yapı, Ermeni cemaatine ait bir kilisedir. 1988 yılında camiye dönüştürülmüş. Bölgede birçok zanaat (dokumacılık, şalcılık), ticaret ve bağcılıkla uğraşırlar. Selim Ölçer’in annesinden dinlediği anekdot, 1915 olaylarını tüm çıplaklığıyla göstermesi açısından önemlidir: “1915’de Ali amcan Muş bölgesinde askerlik yaptı. Oradaki Ermeni köylerini yakarken, ertesi gün askerliği bitiyor. Son akşam gelmiş artık. Saat beşte askerlik bitecek. Son köyü yakarken orada bir kız çocuğuna rastlıyor, bir kız çocuğuna. Komutanına gidip diyor ki, ‘Benim kızım yok, izin verirsen ben bunu öldürmeyeyim, alıp götüreyim kendimle.’ Kimseye anlatmamak kaydıyla onaylıyor komutan…”
Özen B. Demir ve Onur Erden, Dr. Selim Ölçer: “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2025, 272 sayfa.
Eğitim ve meslek yolculuğu
Selim Ölçer henüz 14 yaşında (1962) ayrılır Silvan’dan. Lise, tıbbiye ve uzmanlık eğitimi Ankara’da. Diyarbakırlı olduğu kadar Ankaralı. Dostluğa, barışa, demokrasiye inanan bir Kürt aydınıdır. Siyasi, mesleki mücadelesi Ankara’da. 68 kuşağından. Tıbbiye’de 1970’lerde Fikir Kulübü Başkanlığı yapar. Faşistlerin, dönemin Ülkü Ocakları Başkanı ve Osman Durmuş’un (1999-2002 Sağlık Bakanı) içinde olduğu bir grubun, Ankara Tıp Fakültesi Morfoloji binasına basarak Selim Ölçer’i bir kamyonete bindirip kaçırma hikâyesi var. 60’lardan 2000’lere kadar Ankara. 2000 sonrası tekrar Diyarbakır.
“Sempatizanlık ve aidiyet” olarak kendisini 68 kuşağı içinde 68’in devrimcisi olarak tanımlar. “Öyle yüksek teorik donanımı olan, militanlık yapan bir sosyalist olmadım,” diyerek de ilave eder. Kendisini sosyalizme hayranlık duyan, yönelimi olan, sol değerlere bağlı birisi olarak ifade eder. 68 kuşağı içinde yer almıştır ama 12 Eylül öncesi 78’in militan, örgütlü mücadelesi içinde yer almamıştır. 1977-80 KBB ihtisas dönemi, 1980-84 aynı klinikte şef muavini olduğu, mesleki konularda yetkinleşmeye yoğunlaştığı dönemdir.
Mesleğinde başarılı bir hekimdir. Açık rinoplasti denilen ameliyatı ilk kez kendisinin getirdiğini söyler. 1987 yılında Yugoslavya Zagreb’de bu ameliyatı öğrendiğini, sonra Türkiye’ye getirdiğini ifade eder. Meslek yaşamında hekim olarak yoksulun yanında yer almıştır. 2000’li yıllardan sonra döndüğü Diyarbakır’da açlık sınırında yaşayan yoksul insanlara yardım için kurulan Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği kurucuları arasında yer alır. Dernek 2016 yılında kapatılır. “Terör örgütüne yardım ve yataklık” suçlaması ile yargılandığı dava şu an Yargıtay’dadır.
Genellemelerden kaçınmak gerektiğini bilerek yazıyorum. Doğu toplumlarında duygusallığın öne çıktığını, peşinden sürüklendikleri “kahramanları, liderleri, önderleri” olduğunu söylesek çok da hatalı yargıda bulunmuş olmayız. Bu anlamda Batı toplumları daha rasyoneldir. Bir Kürt aydını olarak Selim Ölçer de, “Ben ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanırım kardeşim. İnanmam. Bizler belki toplumun şöyle veya böyle önderleri olabiliriz, ufak tefek liderleri olabiliriz. Ama toplumun kahramanı, kurtarıcısı, bilmem nesi değiliz,” derken Batılı bir zihin dünyasını görüyoruz. Her ne kadar kendisi abiliği kabul etmese de, o Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarihinde saygın bir yeri olan abilerimizdendir.
Öbür yandan memleketi olan, çok kültürlü, çok kimlikli kadim şehir Diyarbekir’ın kültürel kodlarında da abilik vardır. Şair-yazar Veysel Öngören (1931-98), eski Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana (1940-…), yazar, siyasetçi, hekim Tarık Ziya Ekinci (1934-2024) hekim Mahmut Ortakaya (1938-…), gazeteci, şair Ahmet Arif (1923-91) bunlardan sadece birkaçıdır. O, klasik sol jargondaki şeflik, abilik kültürüne uzaktır. Başkanlık kültürüne, kurtarıcılık anlayışına yatkın değildir. Bu nedenle ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanır. Ama şurası bir gerçektir ki hekim hareketinde; 1986-90 Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı, 1990-95 TTB-MK Başkanı olarak yönetsel sorumluluklar üstlenmiş, TTB tarihinde bir döneme (1980-2000) damgasını vurmuştur. Övgüye ihtiyacı olmasa da, isminin anılması yakın tarih açısından önemlidir. Bu anlamda Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun son dönem genel kurul konuşmalarıyla ilgili bir anekdotu kendisinden dinleyelim: “Her kongrede kalkar, Nusret Hoca’yı (Fişek) över, ‘Erdal Atabek şöyle yaptı’ der. Ata Soyer’leri zikreder… Bir tek defa bile ağzına almaz ismimi… Bu niye zor mesele?”
TTB ve ATO’da iz bırakan dönem
Ortak aklı öne çıkartan, katılımcılığı önemseyen, ortak üretme kültürüne yatkın birisi olarak, bir başkandan çok orkestra şefi gibi ATO’da ve TTB’de yönetsel görevler üstlenmiştir. Dostluğu, yoldaşlığı, birlikte bir şeyleri kurtarmayı önemser. Muhabbet adamıdır. Döneminde hekim mücadelesinde büyük işler başarılmıştır. Ama o, mütevazılığı elden bırakmaz.
80 sonrası ilk memur eylemi, 12 Eylül darbesine karşı ilk çıkış, hekimlerde ilk uyanış, ilk hekim hareketi, beyaz eylemler; onun ATO Başkanlığı döneminde hekimlerin oda çevresinde örgütlenmesiyle olmuştur. Muayene hekimleri bile bu eylemlere katılmıştır. Bakanlık önünde beyaz önlük atmalar, hastanelerde toplu nöbetler, sessiz yürüyüşler (1988)… 90 yıllarda eylem otobüsü ile Numune Hastanesi’nin önüne girmeleri, o dönemi yaşayanlar için hâlâ hafızalardadır. Dinamik, etiğe, sendikalaşmaya, demokrasiye ve insan haklarına sıcak bakan bir TTB’yi güçlü bir ekip olarak birlikte yaratmışlardır.
İskender Sayek’in katkılarıyla ilk kredilendirme kurulu kurulmuştur. Toplum ve Hekim daha canlı hale getirilmiş, Tıp Dünyası yayına başlamış, STED (Sürekli Tıp Eğitim Dergisi) çıkarılmıştır. UDEK (Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu) kurulmuştur. Katılımcılık ve kitleselleşme adına GYK, kol ve komisyonların kurulması, var olan komisyonların aktifleştirilmesi bu dönemdedir. Hekim mücadelesini insan hakları mücadelesinden ayrı düşünmemiştir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kuruluş süreçlerinde yer almıştır.
*Dr. Selim Ölçer (Fotoğraf: TTB/X)
O, meslek odası çalışmalarında dinamik siyaset ile meslek aktivizmini dengelemiştir. Politik ama politize olmayan bir TTB’nin yaratılmasında katkıları büyüktür. Her olayda “hekimler bu işe ne der?” sorusunu aklından çıkarmamıştır. Nusret Hoca’ya olan saygısını, sevgisini her daim ifade eder. Selim Abi ve o döneme damgasını vuran herkesin söylediği “Nusret Hoca TTB’nin çok önünde bir insan” olmasıdır. Bir generalin oğludur ama gerek 12 Mart’ta gerek 12 Eylül’de darbecilere karşı durmuştur. Sosyalizasyonun mimarı, duayen bir hekim olarak idam cezasına ve işkenceye karşı tutumundan dolayı yargılanmıştır (1985).
Selim Ölçer; mecburi hizmet, uzmanlık ve meslek yaşamında onun öğretileriyle hekimlik yaptığını söyleyerek ona olan saygısında kusur etmez. 1986-90 yıllarında ATO çevresinde “çağdaş hekimler” olarak örgütlenen, daha mücadeleci, dinamik bir ekip ED-TTB’nin (Etkin Demokratik TTB / 1990) nüvesini oluştururlar. Ata Soyer’in mizahi anlatımıyla ekip; 68’den arta kalan, 78’den ucuz yırtan, 80 sonrası mezun olup hekimlik yapmak isteyenlerdir. “Nasıl bir TTB tartışmasına giriş” başlığı altında bir metinle ilkelerini, çizgilerini, yaklaşımlarını ortaya koyarlar. Nusret Hoca başkanlığındaki mevcut yönetim “Gerçekler bilinmeden hayal bile kurulamaz” adlı bir metinle tartışmaya katılır. Daha genç ve dinamik olan Selim Ölçer ekibi bir heyet oluşturarak (Selim Ölçer, Şükrü Hatun, Okan Akhan, Füsun Sayek, Eriş Bilaloğlu, Recep Akdur) “Sensiz bir şey yapmak istemiyoruz, lütfen beraber girelim listeye” diyerek hocanın evine kadar gidip ikna etmek için çaba gösterirler. Nusret Hoca “Ben sizinle ortak programa girmem, ben sokak politikacılarıyla çalışmam” diyerek ayrı listeyle seçime girer. Sonuçta 7 kişilik TTB-MK’ye; Nusret Hoca’nın listesinden kendisi ve oğlu Gürhan Fişek, diğer listeden Selim Ölçer, Recep Akdur, Füsun Sayek, Eriş Bilaloğlu, Ata Soyer girer.
Kitap; Selim Ölçer’in emeğini, mücadele tarzını, TTB’ye katkılarını gelecek kuşaklara, genç hekimlere ve topluma aktarması bakımından, ayrıca TTB’nin yakın tarih hafızası açısından önemli bir kaynak. Yakın tarihi yazmak, bir noktada yakın gelecekle konuşmaktır. Bu hafızayı ortaya çıkardıkları ve akıcı bir nehir söyleşisi gerçekleştirdikleri için Özen Demir ve Onur Erden’e teşekkürler. Kaleminize sağlık.
Hekim ve hukukçu. 1991 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017 yılı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2004 yılı Türkiye Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Kamu Yönetimi Yüksek...
Hekim ve hukukçu. 1991 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017 yılı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2004 yılı Türkiye Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Kamu Yönetimi Yüksek Lisansı, 2018 yılı Okan Üniversitesi Sağlık Yönetimi Yüksek Lisansı mezunu. 2020 yılında Mersin Barosundan avukatlık ruhsatı aldı. Aktif avukatlık yapmadı. 1998-2008 yılları arasında Mersin Tabip Odasında 4 dönem yönetim kurullarında yönetsel sorumluluklar aldı. 2020-24 TTB-Yüksek Onur Kurulu üyesidir. “TTB’ye Adanmış Bir Ömür: Dr Mahmut Ortakaya” kitabının yazarı.