"Avukata İşkenceyi Soruşturan Müfettiş Kimi Soruşturduğunu Bilmiyordu"
Avukat Ömer Kavili Başmüfettişlik tarafından yürütülen soruşturma sırasında müfettişe kimler hakkında soruşturma yaptıklarını sorduğunu, müfettişin ise kendisine “Onu, siz söyleyeceksiniz” dediğini belirtti.
Demirören ve Kalyoncu ailelerinin 14 Nisan Pazar akşamı Çırağan Sarayı’nda düzenlenen düğün töreni öncesi Çırağan Caddesi’nin trafiğe kapatılmasına tepki gösterdiği için avukat Sertuğ Sürenoğlu’na işkence yaptığı iddia edilen polisler hakkında soruşturma izni verilmedi.
Polislerin soruşturulmasına izin vermeyen İstanbul Valiliği tarafından Sürenoğlu’na gönderilen yanıtta Cumhurbaşkanı’nın bir ülkede korunması gereken ilk kişi olduğu belirtilerek “Sayın Cumhurbaşkanının makam aracına doğru hamlede bulunan ve el kol hareketi yaparak bağıran Sürenoğlu’na orantılı güç kullanılmıştır" denildi.
Valilik soruşturmaya izin verilmemesinin gerekçesinde şu ifadelere de yer verdi:
“Her ne kadar avukat Sertuğ Sürenoğlu verdiği ifadede tutulan tutanağı tehdit edildiği için zorla imzalamak zorunda kaldığını belirtmişse de, kendisinin hukuk fakültesi mezunu olduğu ve aynı dalda doktora öğrencisi olduğu düşünüldüğünde bu tür hukuki konularda nasıl davranması gerektiğini biliyor olması gerektiği, 35 yaşında olgun ve eğitimli bir insan olduğunu düşündüğünde Çırağan Oteli'nde merkezi bir yerde kalabalık bir ortamda kendisini tehlikede hissetmesi ve bu tutanağı imzalamak zorunda kaldığını söylemesinin hayatın olağan akışına uymadığı değerlendirilmiştir.”
Kavili: Soruşturma talebi Feyzioğlu’ndan
Sürenoğlu’nun avukatı Ömer Kavili, bianet’e yaptığı değerlendirmede kendilerine soruşturma talebinin reddedildiğine ilişkin ulaşan metnin girişinde "TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun başvurusu sonucu başlatılan incelemede…" denildiğine dikkat çekiyor.
Feyzioğlu’nun Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı’nda 2 Eylül’de yapılacak adli yıl açılış törenine katılacağını açıkladığını hatırlatan Kavili, “Oysa sarayın koruma müdürlüğü memurları TBB üyesi avukata işkence yaptı ve devlet bunu tamamen kapatmaya çalışıyor. İşte sırf bu nedenle ‘Saraya sen de gitme Sayın Feyzioğlu’ mesajları paylaşmaya başladım’ dedi.”
Feyzioğlu ne demişti?
Yaşanan olayın ardından açıklama yapan TBB Başkanı Feyzioğlu, ne olursa olsun bu işin peşini bırakmayacağını söylemişti:
“Müfettiş kimi soruşturduğunu bilmiyor”
Avukat Ömer Kavili Başmüfettişlik tarafından yürütülen soruşturma sırasında müfettişe kimler hakkında soruşturma yaptıklarını sorduğunu, müfettişin ise kendisine “Onu, siz söyleyeceksiniz” dediğini belirtti.
Müfettişin kim hakkında soruşturma yaptığını bilmeden soruşturma yürüttüğünü ifade eden Kavili, şöyle devam etti:
“Bu iki kişiyi nasıl tespit etti, onu da bilmiyoruz. Yazısında o da belli değil. Olayda hem Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü'nün personeli olan memurlar var, hem de Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün üniformalı polis memurları var.
“Şimdi bunlar hangi birimden o belli değil, orada başkalarıyla ilgili hangi bulguya ulaşmış, onu bize söylemiyor. O sırada dosyayı incelemek istedik, onu inceletmedi, ona şerh yazdım. Şerhli ifade verdik biz.
“Müfettişin yazmadıkları…”
“Müfettiş, Sürenoğlu'nun cumhurbaşkanına hakaret ettiğinin tutanakta yazılı olduğunu söylüyor.
“Peki, bu tutanak nedeniyle işkence yapılan Sürenoğlu, tutuklamaya sevk edildi. Daha sonra o soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Kamera kayıtlarıyla kendisinin hakaret etmediği ortaya çıktı.
“İdari soruşturmacılar savcı statüsündedir. Bu durumda Budapeşte ilkelerine göre ve CMK 160'a göre gördüğü her şeyi raporuna yazmak zorunda. İşte burada yazmadığı şey var. Nedir o? 657 sayılı devlet memurları kanunu ve PVSK'ye göre polis dürüst çalışmak, güven verici olmak zorunda.
“Şimdi polis ‘Cumhurbaşkanımıza hakaret etti’ diyor. Bunun tutanağını tuttuk diyor, resul tutanak hazırlıyor. Resul tutanağın doğru olmadığı verilen takipsizlik kararıyla kesinleşti.
“Bu müfettişin, tutanağı hazırlayan polislerin resmi evrakta sahtecilik yaptığını yazması lazım, yazmamış. PVSK'ye göre dürüst ve güven verici olmaları gerekirken olmadıkları için polis vasfını taşımadıklarını yazması gerekiyordu. Onu da yapmamış.”
“Karar kesinleşirse cezasızlık bir kez daha kanıtlanacak”
Önümüzdeki süreçte müfettiş hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ve soruşturma izni verilmemesine ilişkin İdare Mahkemesi’ne iptal davası açacaklarını söyleyen Kavili, cezasızlığa dikkat çekiyor:
“Bu karar bu haliyle kesinleşirse, devletin geleneksel cezasızlık politikasının sürdüğü kanıtlanacaktır.
“Dava açılırsa illa bir ceza çıkar demiyoruz ama davanın açılması bile önemli bir aşama olacaktır. Artık 40 katır mı 40 satır mı noktasına geldik.
“AKP'nin işkenceye sıfır tolerans demesi... AKP söylediklerindeki tutarsızlığı bir kere daha kanıtlamış oluyor.”
bianet gece editörü. bianet'te eş yayın yönetmenliği ve editörlük yaptı. 2006-2007'de Nokta dergisinde, 2008-2011'de Aktüel dergisinde muhabirlik yaptı. 2004'te Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümünden,...
bianet gece editörü. bianet'te eş yayın yönetmenliği ve editörlük yaptı. 2006-2007'de Nokta dergisinde, 2008-2011'de Aktüel dergisinde muhabirlik yaptı. 2004'te Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümünden, 2008'de Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar yüksek lisans programından mezun oldu.
DEM Parti-Adalet Bakanlığı görüşmesinde üç acil konu ele alınacak
DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Koçyiğit Adalet Bakanıyla görüşme gündemine Öcal'ın tecridi, hasta mahpusların salıverilmesi ve TMK'de infaz sürelerini Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olarak bazı mahkumlar aleyhine artıran maddeleri dahil edeceklerini söyledi.
Abdullah Öcalan mutlak tecrit altında tutulduğu İmralı'daki hücresinde
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Pazartesi akşamı konuk olduğu İlke TV’de İmralı Heyeti ile Adalet Bakanı Yılmaz Tunç görüşmesinde üç acil konunun öne çıkacağını söyledi.
İlke TV'nin haberine göre, DEM Parti Grup Başkanvekili bu konuları Öcalan'a uygulanan tecrit, hasta tutuklular ve Ceza İnfaz Kanunu’nda özellikle TMK kapsamındaki eşitsizliklerin giderilmesi olarak sıraladı.
Koçyiğit, ayrıca cezaevlerindeki İdari gözlem Kurulu kararlarıyla infazları yakılan tutukluların cezaevinde fazladan tutulması ve S,R ve Y tipi cezaevlerinde sağlığa erişim sorunu gibi başlıkların da konuşulmasının gerekli olduğunu ancak ilk görüşmede "öncelikler"i bu şeklide sıraladıklarını dile getirdi.
Koçyiğit bu sorunların, diğer "ayrımcı" düzenlemelerle birlikte zaman içinde ayrı başlıklar halinde konuşulması gerektiğini söyledi.
Cezaevlerinde 651'i ağır 1.517 hasta mahpus var
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, 2023 itibarıyla Türkiye cezaevlerinde toplam 1.517 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu kişilerin 651'i "ağır hasta" kategorisindedir.
İHD'nin 2023 yılı hapishane izleme raporuna göre, hasta mahpusların sağlık hizmetlerine erişiminde ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu durum, yaşam hakkı ihlallerine ve bazı mahpusların cezaevinde veya tahliye edildikten kısa süre sonra ölmesine neden oluyor.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, ağır hastalık, engellilik veya ileri yaş gibi durumlarda cezanın ertelenmesi veya denetimli serbestlik gibi özel infaz uygulamaları öngördüğünü iddia etse de, uygulamada bu düzenlemeler yeterince etkili olmadıkları ve birçok ağır hasta mahpusun cezaevinde tutulmaya devam ettiği yönünde eleştirilerle karşı karşıya.
"İnfaz yakmak"
Türkiye'de cezaevlerinde şartlı tahliye (koşullu salıverilme) değerlendirmesini İdare ve Gözlem Kurulu yapıyor. Kurullar, hükümlünün cezaevindeki davranışlarını, disiplin durumunu ve sosyal uyumunu inceleyerek iyi halli olup olmadığına karar veriyor. Bu kurullar genellikle önyargılı hareket ederek, siyasi düşüncelerinden vazgeçmeyen hükümlülülerin "infaz yakmak" olarak bilinen şartlı salıverilmeden yararlanmamaları kararları vermekle eleştiriliyor.
Diyarbakır Barosu "hasta mahpuslar" için TMK'de değişiklik istedi
Diyarbakır Barosu, "hasta mahpuslara yönelik yasal iyileştirmelerin yalnızca bireysel haklar açısından değil, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümüne de katkı sunacağını" belirtti ve TMK 5. ve 17. Maddelerinin sağlık hakkını ihlal ettiğini vurguladı.
Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi, hasta mahpuslara yönelik 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik yapılmasını içeren öneri ve değerlendirmelerini Adalet Bakanlığı, TBMM ve meclisteki siyasi partilere sundu.
Diyarbakır Barosu, yaptığı açıklamada "hasta mahpuslara yönelik yasal iyileştirmelerin yalnızca bireysel haklar açısından değil, aynı zamanda Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümüne de katkı sunacağın"ı vurguladı.
Hasta mahpusların sağlık hakkı nasıl ihlal ediliyor
Diyarbakır Barosu "hasta mahpusların sağlık haklarının yanı sıra yaşam hakkı, insanlık dışı muamele yasağı ve adil yargılanma gibi temel hakları[nın da], mevcut mevzuat ve uygulamalar çerçevesinde sistematik biçimde ihlal edil[diğini]" belirtti.
Bu ihlalerin başında "keyfi uygulamalar, bağımsız sağlık değerlendirmelerinin yok sayılması, infaz erteleme ve koşullu salıverme imkanlarının sınırlandırılması gibi pek çok yapısal sorun" geliyor ve "hasta mahpuslar açısından geri dönülmez sonuçlara yol [açıyor]."
"Bu bağlamda, yetkili kurumları acil ve etkili, insancıl ve evrensel hukuk kurallarına riayet eden yasal düzenlemeleri hayata geçirmeye davet" eden baro, yapılmasını öngördüğü iyileştirmeleri de "Hasta Mahpuslara Yonelik Yasal Düzenleme Çağrısı" başlıklı 5 sayfalık raporda topladı.
Koşullu salıverilme düzenlemesinde değişiklik talebi
Diyarbakır Barosu raporunda hasta mahpusların salıverilmeleri önündeki en büyük engelin Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) koşullu salıverilmeyi düzenleyen 17. Maddesinden kaynaklandığı üzerinde dudu.
Buna göre "terör suçları"ndan hükümlü olan kişilere yönelik özel infaz ve yargılama usullerini düzenleyen TMK 17. Maddeyle TMK kapsamında ceza alanlar, infaz yasasında yer alan -örneğin, koşullu salıverme süreleri, denetimli serbestlik uygulamaları, infaz erteleme gibi- kimi haklardan istisna tutuluyor
Hasta mahpuslar açısından 17. Maddeden doğan sorunlar
Diyarbakır Barosu TMK 17. Maddesinin hasta mahpuslar açısından doğurduğu engelleri şöyle sıraladı:
▶ Bu maddeye dayanılarak, hasta mahpuslar koşullu salıverme, infazın ertelenmesi, denetimli serbestlik gibi düzenlemelerden yararlandırılmamaktadır.
▶ Ağır hastalığı olan ya da tek başına yaşamını sürdüremeyen bir kişinin infazının ertelenmesi mümkün değilse, bu “yaşarken ölüm cezası”na dönüşmektedir.
▶ “Toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturabileceği” gibi muğlak gerekçelerle bu kişilerin hapishanede tutulması, hem insan onuruna aykırıdır hem de Anayasa’nın 17. maddesi ile güvence altına alınan “yaşama hakkı”nı ihlal etmektedir.
▶ İnfaz Kanunu’ndaki diğer mahpuslara tanınan sağlık temelli hakların TMK hükümlülerine tanınmaması, açıkça ayrımcılıktır. Bu durum hem Anayasa'nın eşitlik ilkesine hem de AİHS’nin 14. maddesine (ayrımcılık yasağı) aykırıdır.
▶ Mahpusun iyileşmesi veya hayatta kalması için gerekli sağlık hizmetlerinin sağlanamaması, işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmelidir (AİHM, Sulejmanovic v. İtalya, Kudla v. Polonya)
TMK 17. ve 5. Maddeleri derhal yürürlükten kaldırılsın
Diyarbakır Barosu, raporunun "Sonuç ve Öneri" bölümünde
• TMK 5. madde nedeniyle cezaların artırılması[nın] hasta mahpusların yaşam süresi ve tedaviye erişimi açısından hayati riskler doğur[duğunu],
• TMK 17. maddenin ise hasta mahpusların infazda insani ve hukuki standartlardan yararlanmasını engelleyerek hukuki eşitliği ortadan kaldır[dığını] belirleyerek
• Bu nedenle özellikle hasta mahpuslar açısından TMK 5 ve 17. maddelerinin derhal yürürlükten kaldırılması gerektiği sonucuna ulaştığını vurguladı.
Diyarbakır Barosu ceza infaz sisteminin insan hakları standartlarına uygun hale getirilmesi, adil ve ayrımcılıktan uzak bir ceza rejiminin kurulması amacıyla raporda ayrıntılı şekilde sundukları kanun değişikliklerinin hayata geçirilmesini istedi.