ABD Başkan Yardımcısı Pence: Türkiye'ye Yaptırım Uygulamaya Hazırız
ABD Başkanı Trump'tan sonra Başkan Yardımcısı Mike Pence de ABD'li Rahip Andrew Craig Brunson'ın tutukluluğuyla ilgili "Pastör Andrew Brunson serbest kalana kadar Türkiye'ye yaptırım uygulamaya hazırız" dedi.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, bugün yaptığı açıklamada ABD'li Rahip Andrew Craig Brunson'ın tutukluluğuyla ilgili "Pastör Andrew Brunson serbest kalana kadar Türkiye'ye yaptırım uygulamaya hazırız" dedi.
Bu sabah ABD'deki Fox News televizyonuna konuşan Pence, "Brunson hakkında herhangi bir elle tutulur kanıt yok" dedi ve şunları söyledi:
"Hükümet çalışmaya başladığından beri Başkan Trump'la birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümetiyle bu konuyu doğrudan konuştuk. Bu görüşmeler ara vermeden devam ediyor.
"Bu hafta Brunson'un cezaevinden ev hapsine geçirilmesini sevinçle karşıladık. Hem Brunson ile hem de eşiyle konuştum, Brunson evine dönmek istiyor. Brunson serbest bırakılmalı ve ABD'deki evine dönmesine izin verilmeli.
Twitter'dan açıklama yapan ABD Başkanı şunları yazmıştı:
"Birleşik Devletler harika bir Hristiyan, bir aile adamı ve muhteşem bir insan olan Pastör Brunson'ın uzun süren tutukluluk sürecinden ötürü Türkiye'ye büyük yaptırımlar uygulayacak.
"Büyük bir acı çekiyor. Bu masum adam acilen serbest bırakılmalı!"
The United States will impose large sanctions on Turkey for their long time detainment of Pastor Andrew Brunson, a great Christian, family man and wonderful human being. He is suffering greatly. This innocent man of faith should be released immediately!
ABD senatörünün geçen hafta senatoya "Türkiye hükümeti ABD vatandaşlarının haksız yere tutukluluğuna son verene dek" Türkiye'ye yönelik uluslararası finansal kuruluşlardan borç alınmasını kısıtlayan yasa tasarısı da senatodan geçen Cuma geçmişti.
Tasarıyı sunan senatörlerden Cumhuriyetçi Bob Corker, "Bu tasarının gerekli olmasını hiç istemedik ancak Türk hükümetini Amerikan vatandaşlarına ve temsilcilik çalışanlarına yönelik adaletsiz tutuklamalara son vermemesi durumunda bunun sonuçları olacağı konusunda uyarmıştık" açıklaması yapmıştı. (PT)
Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan'dan Tanju Özcan'a tepki
"Tanju Özcan’ın Ermeni kimliğini hedef alan nefret söylemleri, sadece bir halkı değil, ortak geçmişimizi ve birlikte yaşama irademizi de açıkça hedef almaktadır."
Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan, ‘Ermeni kimliğini’ hakaret ve nefret amacıyla kullanan Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a tepki gösterdi. Özcan’a Ermenilerin bu topraklarda yüzyıllardır yaşadığını ve ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlattı.
Patrik Maşalyan, bu tür söylemlerin kardeşliğe, birliğe ve toplumsal barışa hizmet etmediğini belirterek nefret dilinin meşrulaştırılmasına müsamaha gösterilemeyeceğini söyledi. Herkesi sorumlu bir dil kullanmaya davet etti:
“Bu topraklarda yüzyıllardır yaşayan Ermeni toplumu, bu ülkenin köklü ve ayrılmaz bir parçasıdır. Bu kadim halk, tarih boyunca bu topraklara kültürel, ekonomik ve toplumsal açıdan önemli katkılarda bulunmuş, bugün de aynı kararlılıkla varlığını sürdürmektedir.
Son günlerde kamuoyuna yansıyan, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, Ermeni kimliğini hedef alan nefret söylemleri, sadece bir halkı değil, ortak geçmişimizi ve birlikte yaşama irademizi de açıkça hedef almaktadır. Bu tür söylemler ne dün ne bugün kardeşliğe, birliğe ve toplumsal barışa hizmet etmiştir; bundan sonra da etmeyecektir.
Nefret dilinin meşrulaştırılmasına, toplumsal huzuru tehdit eden ayrımcı ifadelerin görmezden gelinmesine asla müsamaha gösterilemez.
Bu vesileyle, yetkilileri ve kamuoyunu daha sorumlu bir dil kullanmaya davet ediyor, Ermeni toplumunu, herhangi bir ulusu veya ırkı hedef alan her türlü ayrımcı ve dışlayıcı söylemi en güçlü şekilde kınıyoruz.
Toplumların bir arada yaşamasının temeli, eşitlik, saygı ve ortak değerlerde buluşmaktır. Bu ilkeleri zedeleyen her yaklaşım, sadece azınlıkları değil, tüm toplumu yaralar.”
Özcan ne demişti?
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın doğum günü nedeniyle yaptığı paylaşımda ‘Ermeni kimliğini’ hakaret ve nefret amacıyla kullanmıştı. Özcan, Türkçe yazım kurallarına uymadan "Keşke ermeni baban 2 sn erken davransaymış ta, sen öcalan keşke hiç doğmasaydın! İnşallah son doğum günün olur! Hain adam." demişti. Paylaşım tepki ile karşılanırken Özcan'a partisi CHP'den herhangi bir kınama ya da benzeri açıklama gelmemişti.
Romanlar, artık 'Cennet Mahallesi'nden çıkmak istiyor. 8 Nisan’da müzik ve dansın ötesine geçerek, talepleriyle de görünür olmayı ve “bir gün değil, her gün” hatırlanmayı talep ediyor.
8 Nisan, Roman kültürünün ve Romanların karşılaştıkları sorunların görünür kılınması açısından önemli bir gündür. Ancak her yıl düzenlenen etkinliklerde, Romanlar çoğunlukla kültürel kimlikleriyle temsil edilirken, toplumsal talepleri ve hak mücadeleleri genellikle göz ardı edilir.
Oysa kentlerin çeperlerine itilmiş ve ötekileştirilmiş Romanların sadece kültürel kimlikleri değil, toplumsal talepleriyle de anılması gerektiği unutulmamalıdır. 8 Nisan, Romanların yalnızca bir günlüğüne hatırlandığı bir tarih olmamalıdır; aksine, yıl boyunca süren hak mücadelelerini güçlendiren bir dayanışma günü olarak görülmelidir.
Dünya Romanlar Günü’nün Tarihçesi ve Önemi
8 Nisan’ın Dünya Romanlar Günü olarak kabul edilmesi, Romanların uluslararası düzeydeki hak mücadelesinin görünürlük kazanması açısından önemli bir adımdır. 1971 yılında Londra’da, farklı ülkelerden gelen Roman delegelerinin katılımıyla Dünya Roman Kongresi düzenlenmiş, bu kongrede Uluslararası Roman Komitesi kurulmuştur. Komite, 1990 yılında 8 Nisan’ı Dünya Romanlar Günü olarak ilan etmiştir. Türkiye’de ise 2021 yılında yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile 8 Nisan, Romanlar Günü olarak kabul edilmiştir. Resmî olarak tanınmasının ardından, ülkemizde geniş katılımlı etkinlikler düzenlenmeye başlanmış ve kutlama mesajları yayımlanmıştır.
Romanlar: Sadece müzik, dans ve neşe mi?
Romanlar denince çoğu kişinin aklına müzik, dans ve rengârenk kıyafetler gelir. Medyada, özellikle televizyon dizilerde ve filmlerde, Romanlar çoğunlukla eğlenceli figürler olarak yer alır. Bu temsiller, Roman kimliğini yalnızca müzik ve neşeyle tanımlar ve onları toplumun gözünde 'Cennet Mahallesi'nde yaşayan figürler hâline getirir.[1]
Bu bakış açısı, 8 Nisan Dünya Romanlar Günü kutlamalarına da yansır. Kutlama mesajlarında genellikle müzik, dans, neşe ve renk gibi ifadeler öne çıkar; Roman toplumunun yaşadığı hak ihlalleri, sosyal dışlanma ve ayrımcılık gibi temel sorunlar çoğunlukla görmezden gelinir. Mesajlarda kullanılan görsellerde, genellikle dans eden Roman figürlerine yer verilmesi, Roman kimliğini yalnızca eğlenceyle özdeşleştirir. Bu ise var olan önyargıların yeniden üretilmesine neden olur.
Oysa Romanların yaşamı “Cennet Mahallesi”ne pek benzemez. Orada temsil edilen hayat neşe ve kavgadan ibarettir. Gerçek yaşam ise çok daha zorlu ve hayatta kalma mücadelesiyle doludur. Kentin en yoksul mahallelerinde, derme çatma evler ve akan çatılar arasında yoksulluğun pençesinde kalmış yaşamlar sürülür. Bu mahalleler herkesin bildiği ama kimsenin adım atmadığı yerlerdir. O mahalleler, her zaman uzak ve sakinleri çoğu zaman yalnızdır. Görünmeyen, ama hep var olan bir gerçekliğin parçasıdır bu mahalleler.
Romanlar, derin sosyal ve ekonomik sorunlarla mücadele eder. Günübirlik işlerde çalışır, günlük kazandığı kadar yaşarlar. Sattıkları çiçek ya da topladıkları kâğıttan elde ettikleri gelirle hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Bundan dolayı yoksulluk yaygındır. Öte yandan toplumun diğer kesimleri tarafından uygulanan dışlanma ve ayrımcılık da toplumsal eşitsizliği pekiştirir. Yoksulluk ve dışlanma, özellikle eğitime erişimde ciddi sorunlara yol açar. Bu durum, düzenli ve güvenceli bir işte çalışan Romanların sayısını da oldukça azaltır.
*Görselde, pembe kazak giymiş genç bir kadın gülümsüyor ve ellerinde tuttuğu kartondan pankartta kırmızı harflerle "Çingene pembesinin nesini sevmediniz?" yazıyor.
Pembe’nin gerçek hikâyesi: Neşe ve renkten çok fazlası
Gerçek yaşamda, ‘Cennet Mahallesi’nin neşeli figürlerinden çok daha fazlası vardır. Romanlar arasında yaygın bir isim olan Pembe, dizide rengârenk kıyafetlerle dans eden, her daim neşeli ve bazen kavgacı bir karakter olarak karşımıza çıkar. Ama gerçek hayatta, Pembe, hayatta kalmak için her gün yorulmadan mücadele eden bir kadındır. Tarlada çalışan, kâğıt toplayan, çiçek satarak ailesine bakmaya çalışan, yoksullukla boğuşan bir kadındır. Evine ekmek götürmek için didinirken, her akşam evine döndüğünde tüm yükü omuzlarında taşır. Çocuklarının okulda yaşadığı zorluklarla ve maruz kaldıkları ayrımcılıkla mücadele eder. Belki rengârenk giymeyi sever ama her zaman neşelenemez.
Pembe'nin gerçeği, neşe ve renkten çok daha fazlasıdır; o, her gün hayatta kalabilmek için büyük bir çaba sarf eder. Düşse de yeniden ayağa kalkar. Hayatta kalma mücadelesi, onun her anına eşlik eder. Bu, sadece bir kadının değil, bir toplumun ortak çabasıdır.
Pembe’nin karşılaştığı zorluklar yalnızca yoksulluk ve ayrımcılıkla sınırlı değildir. Pembe hem Roman olarak hem de kadın olarak mücadele etmeyi sürdürür. O dışarıda ayrımcılıkla, kendi toplumunda ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle yüzleşir, ama sesi çoğu zaman duyulmaz. Oysa onun sessiz hikâyesi, Roman toplumunun gerçeklerini anlamak isteyen herkese çok şey anlatır.
Romanların yoksulluk ve ayrımcılıkla mücadelesi: 8 Nisan ve ötesi
İşte bu nedenle, Dünya Romanlar Günü, Romanların sosyal ve ekonomik sorunlarının görünür kılınması ve seslerinin duyurulması için önemli bir fırsat sunar. Bu özel günde yapılan etkinlikler, yalnızca müzik ve dansla sınırlı kalmamalı; Romanların kendi sorunlarını ifade edebilecekleri, taleplerini dile getirebilecekleri alanlar açılmalıdır.
Romanlar için mesele sadece sembolik etkinliklerle hatırlanmak değil, aynı zamanda karar alma mekanizmalarında söz sahibi olmaktır. Bu nedenle Dünya Romanlar Günü yalnızca bir anma günü olarak kalmamalı, 8 Nisan’da hatırlanan Romanlar, 9 Nisan’da unutulmamalıdır. Sorunların çözümü için yılın her günü Romanlarla birlikte, yaşanan sorunların çözümüne yönelik çalışmaya devam edilmelidir.
*Görselde, başında beyaz tülbent ve yüzünde beyaz maske olan bir kadın, elinde kartondan yapılmış bir pankart tutuyor. Pankartta kırmızı büyük harflerle “Kalıcı politikalar istiyoruz” yazıyor.
Romanlar, kentlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Toplumsal bağları güçlendirecek ve Romanlarla toplumun diğer kesimlerini bir araya getirecek etkinliklerin yıl boyunca sürmesi büyük önem taşır. Roman kimliğini ve kültürünü tanıtan bu tür etkinlikler sadece bir günle sınırlı kalmamalı; toplumun her kesimiyle bağ kuran, önyargıları azaltan, dayanışmayı artıran bir araca dönüşmelidir. Bu noktada, kamu kurumları da düzenli ve kalıcı bilgilendirme çalışmalarıyla toplumsal ayrımcılıkla mücadeleye katkı sağlamalıdır.
Romanların yaşadığı derin yoksulluk, sosyal yardımlara erişimi kritik bir ihtiyaç hâline getirmektedir. Yerel kamu kurumları, bu ihtiyaca yanıt veren sosyal yardım politikaları geliştirmeli; ancak bu politikalar yalnızca yardım odaklı kalmamalı, eğitim, istihdam ve toplumsal katılımı da kapsayan uzun vadeli çalışmalar hayata geçirilmelidir.
Bu politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında Romanların da aktif biçimde yer alması, ihtiyaçlarının ve taleplerinin doğrudan dikkate alınması gerekir. Özellikle yerel yönetimler, Romanları pasif hedef kitleler olarak değil, sürecin eşit ve etkin paydaşları olarak görmelidir. Mahallenin sorununu en iyi, orada yaşayan bilir. Bu nedenle Roman temsilcilerin, özellikle kadınların ve gençlerin karar alma süreçlerine katılımı mutlaka artırılmalıdır.
Toplumsal değişim için birlikte hareket etme zamanı
Sonuç olarak, toplumun en alt katmanlarında yer alan Romanlar, artık 'Cennet Mahallesi'nden çıkmak istiyor. 8 Nisan’da müzik ve dansın ötesine geçerek, talepleriyle de görünür olmayı ve “bir gün değil, her gün” hatırlanmayı talep ediyor.
Bu sadece Romanların değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur. Değişimin sağlanması için hepimize önemli görevler düşüyor. Toplumsal eşitlik için atılacak her adımda, herkesin desteği ve dayanışmasına ihtiyaç vardır. Bu değişim, sadece bir gün değil, her gün sürecek bir mücadeleyle mümkün olacaktır. Roman mahallelerine gitmeye, kapılarını çalmaya, onların hikâyelerini dinlemeye ve mücadelelerine omuz vermeye hazır mıyız? Birlikte atacağımız adımlarla, 8 Nisan yalnızca bir anma günü olmanın ötesine geçerek toplumsal değişimin sembolü olacaktır.
(HÇ/AD)
[1] “Cennet Mahallesi”, 2004 ile 2007 yılları arasında Show TV'de yayımlanan, Erler Film imzalı bir Türk komedi dizisidir. 3 sezon ve toplamda 119 bölümden oluşan dizi, İstanbul’un kenar mahallelerinden biri olan "Cennet Mahallesi"nde geçmektedir. Dizi, dansöz Sultan ile kemancı Ferhat’ın yasak aşkını anlatır. Dizinin önemli karakterlerinden biri olan Pembe, Roman kimliğini temsil eden bir figürdür. Pembe, renkli kıyafetleri, neşesi ve bazı eğlenceli tavırlarıyla Roman kimliğini öne çıkaran bir karakter olarak tasarlanmıştır. Ancak dizide Roman toplumunun gerçek sorunları ve kültürel çeşitliliği genellikle göz ardı edilmiştir. Dizi, toplumda Romanlar hakkında yaygın olan eğlenceli, renkli ve neşeli figürlere dair algıyı pekiştirmiştir. Roman karakterleri, çoğu zaman eğlenceli, renkli ve neşeli figürler olarak temsil edilirken, bu temsilin içinde genellikle kavgacı, çıkarcı, tembel gibi olumsuz özellikler de yer alır. Bu nedenle de bu yapım Roman toplumu ve sivil toplum hareketi tarafından sıklıkla eleştirilmiştir.
Taylan, Hasan H., Barış, İsmail, Medyada Romanlara Yönelik Kalıpyargı ve Önyargıların Sunumu, Trakya Üniversitesi 89, Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Haziran 2023 Cilt 4 Sayı 1 (89-100), https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3128403
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Meslek hayatına medya sektöründe başladı. Uzun yıllardır sivil toplum alanında aktif çalışmalaryürüttü. 2005...
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Meslek hayatına medya sektöründe başladı. Uzun yıllardır sivil toplum alanında aktif çalışmalar yürüttü. 2005 yılından bu yana Roman hakları konusunda önemli projelerde yer aldı. Rom topluluklar (Rom, Dom, Lom ve Abdal) üzerine geniş bir bilgi birikimi edinmiş ve çeşitli projelerde aktif rol aldı. Sıfır Ayrımcılık Derneği'nin kurucu üyelerinden.