AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ankara Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen Kültür ve Turizm Bakanlığı "2019-2020 Özel Ödülleri" Töreni'nde konuştu.
Konuşmasında Türkiye’nin kültürel ve tarihi zenginliklerinden bahseden Erdoğan, bu zenginliklere sırt dönüldüğünü, pek çok sanat eserinin unutulmaya terk edildiğini söyledi.
Erdoğan, dilin önemiyle ilgili de özetle şunları dedi:
“Bizim dil nerede?”
"Diline sahip çıkmayan, dilini zenginleştiremeyen milletler, tıpkı kökleri kuruyan ağaçlar gibi esen rüzgarlar karşısında devrilmeye mahkumdur.
"Caddelerde dolaştığınız zaman, dükkanları, marketleri, bunları gördüğümüz zaman bakıyorsunuz ki ya bizim dil nerede? Buralarda bizim dil yok, bambaşka şeyler var. Tabelalarda bambaşka şeyler var. Bunu kaybettiğimiz anda biz kendimizi kaybetmiş oluruz.
“Milli kimliğimizin ve hafızamızın nişanesi olan Türkçeye hak ettiği ihtimamı göstermiyoruz. Bunda elbette bir dönem 'özleştirmecilik' adı altında dilimizin çoraklaştırılmasının, sığlaştırılmasının, kısırlaştırılmasının payı bulunuyor.
“70-80 yıl önce yazılanları okurken zorlanıyorlar”
“Dilde sadeleştirme niyetiyle çıkılan yolda Türkçemiz tarihimizin büyük kelime katliamına maruz bırakılmıştır. Asırlar boyunca kullana kullana Türkçeleştirdiğimiz kelimelere getirilen yasaklar, iddia edildiği gibi dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya yetmemiştir. Bilakis dil cellatlarının elinde güzel Türkçemiz, bir müddet sonra bizzat Gazi'nin ifadesiyle bir çıkmaza saplanmıştır.
“Zengin kelime birikiminin tasfiyesiyle ortaya çıkan boşluğu bir dönem Fransızca, son dönemde de İngilizce kökenli ifadeler doldurdu.
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan Afyon’da konuşuyor; “Pi Vay Di ile birleştiler. Vay Pi Ci ile birleştiler.” Reis, tam Afyonlu kardeşlerimizin anlayacağı dilden konuşuyor olacak ki Afyonlular doğru yerde yuhh dediler. pic.twitter.com/zupPPpnC1B
“Bugün geldiğimiz noktada gençler bir asır önce vefat eden dedelerinin mezar taşını dahi okuyup, anlayamaz durumdadır. Sadece gençlerimiz değil, üniversite mezunu insanlarımız bile 70-80 sene evvel yazılan eserleri okurken zorluk çekiyor.
“Çoğu insan Yahya Kemal, Ömer Seyfettin, Fuat Köprülü, Ziya Gökalp'i, nispeten daha sade eserler bırakan Necip Fazıl, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı dahi sözlük yardımı olmadan anlayamıyor.
Latin alfabesi 1928’de kabul edildi
Bugün kullandığımız Latin alfabesi 1 Kasım 1928’de kabul edildi. Bu tarihten önce Arap alfabesiyle Osmanlıca yazılıyordu.
Tayyip Erdoğan 8 Aralık 2014’te Osmanlıca dersi ile ilgili “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek” demişti.
Erdoğan “Osmanlıcayı bu ülkenin evlatlarının öğrenmesinden rahatsız olanlar var. Bu eskimez Türkçedir. Yabancı değil bu. Bununla gerçekleri öğreneceğiz. Mezar taşlarının okunmasını mı öğreneceğiz diyorlar. O mezar taşlarında bir tarih yatıyor. Bunu bilmemekten büyük acz olabilir mi?” ifadelerini kullanmıştı.
“Dilimizin özü tahrip ediliyor”
"Bu vahim tablo, son yıllarda kullanımı giderek yaygınlaşan sosyal medya dili ve plaza dili ile daha da kötüleşmektedir. 'Forward etmek', 'down olmak', 'set etmek', 'aksiyon almak' gibi ne Türkçeye ne de İngilizceye uyan tuhaf bir dil ortaya çıkmıştır, ben de anlamıyorum.
“Aynı şekilde kısaltma bahanesiyle uydurulan ve ne olduğu anlaşılmayan harf yığınları sosyal medyayı istila etmiştir. Dilde müstevlilerin adeta mahkumu durumdayız.
"Dilin sesi ve cümle yapısını yani Türkçenin mayasını bozmadığı müddetçe esasen bunda bir beis de yoktur. Halbuki burada Türkçe fiiller ve kelimeler yerine yabancı dildeki karşılıkları ikame edilmekle kalınmıyor, asıl Türkçemizde olmayan zaman ve cümle yapılarıyla dilimizin özü tahrip ediliyor. Bu tuhaf dilin toplumun belli kesimleri arasında bir saygınlık göstergesine dönüşmesi ise meselenin bir başka boyutudur.”
Ödül alanlar
Törende Antakya Medeniyetler Korosu Derneği, Odunpazarı Modern Müzesi, Hisart Canlı Tarih Müzesi, İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi (İMOGA) ve Mimsanat Akademisi temsilcilerine ödül verildi. (EKN)
Ankara Valisi Vasip Şahin, kar yağışı ve fırtına beklentisi gerekçesiyle başkentte Cuma günü okulların tatil edildiğini duyurdu.
Valilikten yapılan açıklamada "Cuma günü ilk saatlerden itibaren başlayacak kar yağışının öğle saatlerine kadar etkili olması" ve kar kalınlığının "yer yer 15 cm’ye kadar" çıkması, "ayrıca kuvvetli rüzgar ve fırtına (40 ilâ 60 km/h ) beklendiğinden", kamuya ait ya da özel her dereceden eğitim-öğretim kurumları ve kursların bir gün tatil edildiği bildirildi.
Valiliğin kararıyla 10 yaş ve altı çocuğu bulunan ve hamile kadın ve engelli kamu görevlileri de izinli sayılacak.
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, Zonguldak'ta kaçak maden ocağında çalışırken cesedi ormanda yakılmış halde bulunan Afganistanlı göçmen işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin 11 Nisan’da görülecek davası öncesi açıklama yaptı.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) İstanbul Şubesinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Eylem Çağdaş, bu duruşmada karar çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi.
30 Ocak’taki duruşmada savcının mütalaa verdiğini hatırlatan Çağdaş “Savcı Nourtani'nin öldürülmesini ‘iş kazası’, cesedini ‘delil’, yakılmasını ise ‘delillerin yok edilmesi’ yönünde değerlendirme yaptı. Bu durumu davanın cezasızlıkla sonuçlanacağı yönündeki endişelerimizi artırıyor” dedi.
“TTK kaçak ocaklarda denetim yapmıyor”
Kaçak madenin sahibi Enver G.’nin Nourtani'nin cesedini yakmak için benzin alırken ve eşyalarını yakarken çekilen görüntülerinin savcılık mütalaasından hemen sonra ortaya çıktığını söyleyen Çağdaş, mahkemeden yeni delilleri değerlendirilmesini istedi.
Ayrıca Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun (TTK) sorumluluğunun göz önünde bulundurulmasını talep etti:
“Mahkeme, ocakları denetlemesi gereken TTK’nin yeterli denetim yapmadığı ve işçilerin iş güvenliği koşullarından yoksun çalışma ortamlarında çalışmak zorunda bırakıldığı gerçeğini göz önünde bulundurmalı. Yeni delillerin yanında kamu kurumlarının sorumluluğunu da dikkate almalı.”
“Göçmen işçilerin hayatı patronların gözünde ucuz”
Çağdaş, göçmen madencilerin kaçak ocak patronları tarafından ‘harcanabilir işçiler’ olarak görüldüğünü ekledi ve Nourtani’nin yaşamına kastedilen binlerce göçmenden biri olduğunu söyledi.
“Patronların gözünde işçilerin yaşamı kaçak madenlere kesilen para cezasından daha ucuz” diyen Çağdaş, Nourtani’nin yakılmasının hastaneye götürülmesinden daha kolay göründüğünü anlattı.
Devamında şöyle konuştu:
"Hiçbir işçi sağlığı ve güvenliği önlemini yerine getirmemek, işçileri sigortasız çalıştırmak, her tür denetimden kaçınmak üzere, ülkeyi yönetenlerin de göz yummasıyla kaçak ocak işleten patronların, işçileri bizzat yakarak öldürse dahi cezalandırılmak istenmediği bu düzeni kabul etmiyor, bu davada, sorumlular ve sanıklar hakkında çıkacak adaletli bir kararın, bundan sonraki tüm maden ocağı işletmecileri için de emsal oluşturacağını biliyoruz.
Bu nedenle herkesi, cinayetten sorumlu tüm faillerin hak ettikleri cezaları alması için, Nourtani’nin katillerinin yargılandığı davanın 11 Nisan günü Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek altıncı duruşmasına katılmaya, takipçisi olmaya çağırıyoruz."
Karabulut: Güvenceli çalışma alanı sağlayacak mekanizmalar eksik
Basın açıklamasından sonra Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, madenlerde yaşanan işçi cinayetlerinin katillerin cezasız bırakıldığını ifade etti. Göçmen işçiler açısından güvenceli çalışmanı sağlayacak mekanizmaların eksik olduğunu belirten Karabulut, davanın takipçisi olacaklarını belirtti:
“Göçmen işçilerde, Türkiyeli işçilerde insanca çalışma koşullarının yaratılması için mücadelenin büyütülmesi gerektiğini söylüyoruz. Bir iş cinayeti rejimi haline gelen Türkiye'deki çalışma yaşamı göçmen işçiler için daha da ağır bir durumda. Bu anlamda sendikal alanda ve emek alanında görev alarak mücadeleyi bütümemiz gerektiğini belirtiyoruz.”
İlik: Adalet sesini büyütelim
EMEP MYK üyesi Hazal İlik mülteci ve Türkiyeli işçilerin insanca çalışma ve yaşam koşullarına sahip olabilmesi için ses yükseltmeye davet etti:
“Patronlar, güçlerini mülteci işçilerin tıpkı diğer işçilerde olduğu canlarının alınabileceği kolayca işten çıkarılabileceği, haklarının ödenmeyebileceği, bu sınırsız, kuralsız sömürü düzeninden alıyorlar. Bütün Türkiye'nin işçileri ve emekçileri Nourtani'nin davasına sahip çıkmaya, onun için adalet sesini büyütmeye davet ediyoruz.”