Tutuklu İBB Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, cezaevinden yazdı. İmamoğlu, "Bu kez karşımızda gitmemek üzere pervasızca saldıran bir yapı var. Bu kez karşımızda sadece sandıkta rakiplerini durdurmaya, bir seçim daha kazanmaya çalışan bir akıldan, bir kötü niyetten fazlası var" dedi.
İmamoğlu’nun Nefes Gazetesi için yazdığı yazı şöyle:
Siyasal ve toplumsal tarihimizin en sancılı dönemlerinden birinden geçiyoruz. Ancak bu sancılar sadece olup bitene, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, yoksulluğa ve umutsuzluğa tepkinin sancıları değil. Bu sancılar yeni bir başlangıcın doğum sancıları. Yeni, huzurlu, mutlu bir doğumun sancılarını yaşıyoruz.
Daha önce de zor zamanlarımız oldu. Bu millet helal oylarıyla seçtiği siyasetçilerin idam edildiklerini, hapislere atıldığını, yetkilerinin ellerinden zorla alındığını gördü.
Bundan önceki zor zamanlarımızın önemli bir ortak yanı vardı. Hepsi askeri darbe dönemleriydi. Bugün ise bu millet bir ilke tanıklık ediyor. İlk kez seçilmiş bir Cumhurbaşkanı; siyasi meşruiyetinin kaynağı olarak milletten başka güç tanımayan, helal oylarla seçilmiş milletin evlatlarına darbecilerin yaptıklarını reva görüyor. İlk kez bir seçilmiş diğer seçilmişlere devletin polisi, devletin yargısı, devletin medyası ve tüm kurumlarıyla saldırıyor. Bir seçilmiş diğer seçilmişlere karşı “dananın kuyruğu”, “turpun büyüğü” gibi ifadelerle savcılığa soyunuyor. Normalde sadece ilgili savcının görebileceği, başkasının bilmemesi gereken bir dosyadan haberdar olarak rakiplerini suçlu ilan ediyor, yargıya vermesini istediği kararları dikte ediyor ve hatta talimatlar yağdırıyor.
Ülkeye kötülük
Hepimizin tanık olduğu, bu uygulamalar Türkiye’ye ve milletimize karşı yapılmış aleni bir kötülüktür. Çünkü bu anti-demokratik tercihlerin refaha değil yoksulluğa hizmet ettiği, ekonomik ve finansal tüm verilerle ortadadır. Milletin teveccühüne ihtiyaç duyan bir siyasi, asla millet aleyhine iş ve işlemlere onay vermez. Demek ki mevcut Cumhurbaşkanı ve etrafındaki bir avuç insandan müteşekkil düzen, artık milletin teveccühüne ihtiyaç duymuyor. Bu, artık gizlenemez bir tehlikedir. İkinci tehlike; milletin devletine duyduğu sevgi, özen ve saygıyı yıpratmaya dönük çabalardır. Bu duruma milletçe karşı durmak zorundayız.
Bundan önceki darbelerin bir ortak özelliği daha vardı. Hepsi gitmek üzere gelmişlerdi. Geçici olduklarını biliyorlardı. Milletin onlara iradesini teslim etmeyeceğini biliyorlardı ve hepsi gittiler. Siyaset hep geri döndü ve millet asla darbecilerin arzularına geçit vermedi. Darbeciler kendilerinden sonra millete kimi dayattılarsa olmadı. Millet kaderini belirleme hakkına sonuna kadar sahip çıktı, darbecilerin çizdiği istikamete gitmedi.
Siyasi tarihimiz çok darbe ve vesayet yapısı görmüştür. Bu sefer karşımızda, yaptıkları darbeyi yargı üzerinden meşrulaştırmaya çalışan bir vesayet odağı var. Bu kez karşımızda gitmemek üzere pervasızca saldıran bir yapı var. Bu kez karşımızda sadece sandıkta rakiplerini durdurmaya, bir seçim daha kazanmaya çalışan bir akıldan, bir kötü niyetten fazlası var. Bu kez karşımızda siyaseti, siyasi rekabeti sonsuza kadar bitirmek isteyen bir rejim kurma iradesi var. Bu kez karşımızda amacına ulaşmak için sivil darbeyi göze almış, yüce Türk yargısını etkisizleştirmiş, onu itibarsızlaştıran, güvenilmez kılan, operasyoncu, tacizci bir anlayış var. Amacına alet etmeye çalıştığı yargıyla ülke yönetmeye çalışan bu anlayış milletimize büyük ekonomik, toplumsal, psikolojik bedeller ödetmekten de hiç çekinmiyor.
Bu sancılı dönemde tek bir kişinin ihtirasları ve onun kurmaya çalıştığı düzen başarılı olursa, bilinmelidir ki 105 yıldır mücadelesi verilen Cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması hedefi ortadan kalkacak ve ülkemiz bir uçurumdan yuvarlanacaktır. Bu oligarşik yapı başarırsa, ülkemiz demokratik rekabete dayalı çoğulcu demokrasisini kaybedecektir. Milletin seçme özgürlüğü elinden alınacak, millet kaybedecek, geleceğimiz karanlığa gömülecektir.
Beni tutuklatmak için dış güçlerden izin alanlara haddini bildirmek gerek
Bugün millet bu kaygılarla, gelecek endişesiyle iradesini korumak için ayağa kalkıyor. Millet sadece Ekrem İmamoğlu için ayağa kalkmıyor. Milletimiz, tarihin kendisine yüklediği, özgürlük ve bağımsızlık karakterinin teminatı olan Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak için ayağa kalkıyor. Millet özgürlüğü için, demokrasi için, adalet için, refahı için ayağa kalkıyor. Özgürlüğünü çalanlara, iradesiyle seçtiği temsilcilerinin yetkilerini çalanlara, alın teriyle kazanılmış haklarını; diplomasını, tapusunu, parasını, malını, mülkünü çalanlara hak ettiği dersi vermek için ayağa kalkıyor. Milletten aldığı yetkiyi istismar edip beni tutuklatmak için “dış güçlerden” izin alanlara haddini bildirmek, verdiği yetkiyi geri almak için ayağa kalkıyor.
Millet; kendini hâkim milletlere köle etmeye yeltenenleri getirdiği gibi geri götürmek için ayağa kalkıyor. Millet; köleliği reddetmek, 21. yüzyılda hak ettiği yere gençleriyle, emin adımlarla koşmak için ayağa kalkıyor. Millet yeni, huzurlu, mutlu, adil, demokratik bir hayatı kurmanın sancılarıyla ayağa kalkıyor.İktidar, seçime kadar karşısında bir aday görmek istemiyordu. Bugün yaptıklarını seçim arifesinde yapmaya hazırlanıyordu. Seçimlerden hemen önce muhalefetin aday belirleme sürecini sakatlamak, muhalefeti iç gerilimleriyle oyalanması için atalete sürüklemek hesabını yapıyordu. Hedefleri seçimden hemen önce vatandaşlarımızı; kafalarını karıştırıp seçeneksiz kaldıklarına, kendilerine mecbur olduklarına ikna etmekti. CHP aday belirlemeye karar verince ve bunu önseçimle, en geniş katılımla yapacağını duyurunca ayarları bozuldu, oyunları bozuldu. CHP, milletin içine düştüğü yoksulluktan, umutsuzluktan, mutsuzluktan dolayı bir an önce aday belirlemek ve bir an önce ülkeyi uçuruma sürüklenmekten kurtarmak için harekete geçti. Çünkü ülkemizin kaybedecek bir günü bile kalmamıştı.
Bu kararı siyaset elitlerinin kararı kılamazdık. Hem Genel Başkanımızın daha önce ilan ettiği önseçim işletilmeli hem de aday, meşruiyetini en geniş karar iradesinden almalıydı. Katılımcı bir karar süreci olmalıydı. Millet kararın sahibi olmalıydı. Türk Milletinin seçim sandığı dışında siyasete, siyasi kararlara katılmadığını düşünenler, önseçimde çok az kişinin sandığa gideceğini ve adaylığımın meşruiyetinin zayıf kalacağını düşünüyor, bunu temenni ediyorlardı.
Önseçimle aday belirleme kararıyla kimyası bozulan rakibimiz, milletin iradesini hesaba katmadan bir oyun tezgahladı. Milleti seçeneksiz bırakmayı düşündü ve kendini rakipsiz kılmayı sağlamak için kumpas davalarını devreye soktu. Mesnetsiz iddialar, gizli tanıklıklar gibi eski ortaklarının yöntemleriyle beni ve arkadaşlarımı gözaltına aldırıp tutuklattı. Ancak böylece takke düştü, kel göründü.
Millet kirli oyunu gördü
Milletimiz panik ve telaşla kurgulanan bu kirli oyunu gördü, başına gelecekleri anladı, göz konulanın bir siyasi rakipten fazlası olduğunu, bizzat milletin iradesinin çalınmak istendiğini yüksek ferasetiyle anladı. İşte o zaman millet sözün, yetkinin, kararın sahibinin kim olduğunu göstermek için ayağa kalktı. “Siyasete seçimden seçime katılır” denilen bu halk önce Saraçhane’nin sahibinin kendisi olduğunu gösterdi, meydanları günlerce artan kalabalıklarla doldurdu. Sonra gitti; bir günde, 23 Mart günü, 15,5 milyon oyla halkı unutan bu iktidara seçim rekabetinde onları rakipsiz bırakmayacağını gösterdi. Türkiye ve dünya siyaset tarihine geçecek bir demokrasi devriminin başlangıcını böylece ilan etti. Toplumun korkuları, kaygıları, umutsuzlukları, Saraçhane’den Maltepe’ye gün gün, adım adım cesarete, umuda, heyecana ve değişim iradesine dönüştü. Millet bir kez daha kaderini eline aldı ve istikameti bizzat kendisinin çizeceğini, teslim olmayacağını gösterdi.
Bu tavrı, bu duruşu, bu iradeyi sıradan ve geçici bir tepki olarak okuyanlar yanılır. Bu tavırda sadece benim tutuklanmama gösterilen bir tepkiden fazlası vardır. Millet; yapılanın sadece bana değil, kendisine karşı yapıldığını görmüş ve bu kirli oyunu bozmuştur. Ve oyunu bozmakla kalmamış, yeni hayatı da kurmaya başlamıştır. Bundan sonrasının nasıl olmasını istediğini de artık açıkça ilan etmektedir.
Milletimiz; bundan sonra kendisinden alınan yetkiyi daha fazla, daha uzun iktidar ihtirasları için kullanmak isteyenlerle yürümeyeceğini göstermiştir. Bu tehdidi savuşturduktan, bu darbeyi püskürttükten sonra beraber yol yürüyeceklerine de mesajını vermektedir. Bize söylediği en önemli şey kararlara artık daha fazla, daha etkin katılacağıdır. “Sen devletin ve iktidarların denetim mekanizmalarını ortadan kaldırırsan, kendini denetlenmez kılarsan, ben gelir seni dengelerim, denetlerim” demektedir. Artık bu yüzden; halkın seçimden seçime gittiği sandıklardan fazlasını düşünmeye, yeni katılım mekanizmaları kurmaya ihtiyacımız var. Yeni hayatımızda milletin kendi geleceğini tayin etme mekanizmalarını güçlendirmeliyiz. Etkin ve güçlü bir sivil toplumla, özerkleşmiş üniversitelerle, meslek ahlakı ve ilkelerine sadık objektif ve adil medyayla, etkin çalışan istişare ve müzakere mekanizmalarıyla güçlenen bir demokrasiye ihtiyacımız var. Halkın kararlara etkin olarak katılmasını sağlayan böyle bir ortam devleti daha da demokratikleştirecek ve güçlendirecektir. Daha demokratik bir devlet ise yıllardır özlemiyle yanıp tutuştuğumuz büyük kalkınma ve büyüme hamlesinin temelini oluşturacaktır.
(EMK)