Arjantin’de kürtaj hakkı tanıyan yasa tasarısı, dün Senato’da reddedildi. Yüzbinlerce protestocu yağmura rağmen sabaha kadar Kongre binası önünde eylemdeydi.
Arjantin’de 14 haftaya kadar gebeliklerde isteğe bağlı kürtaj hakkı tanıyan yasa tasarısı, dün Senato’da reddedildi.
Tasarı kürtajı 14 haftaya kadar legalleştiriyor. Ayrıca kürtajı uygulayacak kişilere vicdani ret hakkı da tanıyor ancak vicdani ret hakkı hastanelere tanınmıyor.
15 saat süren ve gece yarısı 3’e kadar süren oturumda, tasarı 38’e karşı 31 oyla reddedildi.
Ülkede 1983’ten bu yana 3 bin kadının merdivenaltı kürtaj uygulamaları nedeniyle hayatını kaybettiği belirtiliyor.
Yüzbinlerce protestocu Kongre önünde bekledi
Buenos Aires Times’ın haberine göre, oturum sırasında kötü hava koşullarına rağmen yüzbinlerce protestocu parlamento önünde bekledi.
Polis, kürtaj karşıtı göstericilerle kürtaj hakkını savunan göstericiler arasında güvenlik önlemleri aldı. Çeşitli şehirlerden Buenos Aires’e gelen kürtaj karşıtları mavi flamalarıyla alanda yerlerini alırken, büyütülmüş fetüs görüntüleri yansıttılar. Kürtaj karşıtları ise yeşil flamaları, davulları ve şarkılarıyla festival havasında bir protesto gerçekleştirdi.
Bolivya, Meksika ve Peru’daki Arjantin konsoloslukları önünde de protestolar gerçekleşti.
The Guardian’a konuşan kürtaj hakkı savunucusu Natalia Carol “Hala umutluyum, bugün geçmedi ama yarın ya da başka bir gün geçecektir. Henüz hiçbir şey bitmedi” dedi.
Kalabalığın arasında yerini alan gazeteci Silvina Márquez de “Bugün bir yasamız olmayabilir ama Arjantin bu noktadan geri gitmeyecektir. Bu konu kadınlar, özellikle de genç kadınlar için çok önemli. Er ya da geç kürtaj yasamız olacak” diye konuştu.
Öğrencilerden oluşan bir grup, Kongre önünde megafonlarıyla “Maçolar dikkat edin, tüm Latin Amerika feminist olacak” sloganları attı.
Papa Francis ülkesine "tasarıyı reddedin" demişti
Kürtaj hakkına karşı oy kullanan senatörlerin büyük çoğunluğunun ülkenin kuzey bölgelerini temsil ettiği belirtildi.
Bazı senatörler kürtaj hakkının yasallaşmasının kadınları kürtaj yapmaya zorlamadığını, sadece devleti yasadışı kürtajlar konusunda yapılması gerekeni yapmaya zorladığını ifade ederken, bazı senatörler ise kürtajın bir “trajedi” olduğunu savunurken, kürtaj hakkının anayasal olmadığını iddia etti.
Arjantinli olan Papa Francis, kürtaj karşıtlığını açıkça dile getirmiş, Pazartesi günü Clarín gazetesinde yayınlanan haberde, Papa’nın kürtaj karşıtı siyasetçilere tasarının reddedilmesi için baskı uygulamaları gerektiğini söylediği yazmıştı.
Yüzbinlerce kadın merdivenaltı kürtaja başvurmak zorunda
Nüfusun çoğunluğunun Katolik olduğu Arjantin’de kadınların kürtaj hakkı mücadelesi uzun zamandır sürüyor.
1921’den beri yürürlükte olan mevcut yasaya göre, kürtaja sadece tecavüz sonucu hamileliklerde veya doğum yapacak kadının hayati tehlikesi olduğu durumlarda izin veriliyor. Kürtaj olanlara cezai yaptırımlar söz konusu.
Ancak Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, nüfusu 44 milyon olan ülkede senede 350 bin merdivenaltı kürtaj gerçekleştiriliyor. İnsan hakları örgütleri bu sayının 500 bin civarı olduğunu tahmin ediyor. Bu sayı da ülkede bir yılda gerçekleşen gebeliklerin yüzde 40’ını oluşturuyor.
Arjantin’de gebeliğe bağlı ölümlerin yüzde 18’i merdivenaltı kürtaj uygulamalarından kaynaklanıyor. Yılda 45 bin ila 60 bin arası kadın, güvenli olmayan kürtaj nedeniyle hastaneye kaldırılıyor.
19 yaşındaki kadın ne kürtaj olabildi ne tedavi görebildi
2005’te yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı için başlatılan kampanyadan bu yana Kongre’ye kürtajın yasallaşması için 7 tasarı sunuldu.
2007’de 19 yaşında olan ve halihazırda üç çocuğu olan Ana María Acevedo’ya iki haftalık hamileyken kanser tanısı konulmasının ardından, ne hamileliği sonlandırılmış ne de kemoterapi tedavisi verilmişti. Bebek sezaryenle dünyaya getirildikten 24 saat sonra ölmüş, kadın da doğumdan iki hafta sonra ölmüştü. Yaşananlar ülkede gündem yaratmıştı.
Ana María Acevedo’nun annesi Norma Cuevas, geçtiğimiz Çarşamba günü yasa tasarısı görüşmeleri sırasında Kongre’de dinlendi.
2015’te 14 yaşında bir kız çocuğunun, hamile bir şekilde yakılarak öldürülmesinin ardından kurulan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) adlı kadın örgütlenmesi, sadece erkek şiddetine karşı değil, kadınların üreme sağlığı hakları için de mücadele ediyor. Ni Una Menos’un örgütlenmesi Meksika, El Salvador, Bolivya, Şili, Paraguay ve Uruguay’a da kısa sürede yayıldı.
Arjantin’de uzun süredir kadın hareketi kürtaj hakkı için eylemler düzenliyor.
Geçtiğimiz Pazar günü, Margaret Atwood’un romanından uyarlanan Handmaid’s Tale dizisindeki gibi beyaz boneler ve kırmızı pelerinler giyen 32 kadın aktivist, Buenos Aires’te kürtajın yasallaşması için eylem yapmıştı.
Hilda Lizarazu, Gloría Carrá ve Marilina Ross gibi Arjantin’in tanınan sanatçılarının aralarında bulunduğu bir grup kadın, Bella Ciao parçasını kürtaj hakkı mücadelesine uyarladı ve Vamos Ya ismiyle YouTube’dan yayınladı.
Haziran’da Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi
Haziran ayında kürtajı yasallaştıran tasarı Temsilciler Meclisi’nde 125’e karşı 129 oyla kabul edilmiş, bu gelişme kadın örgütlerince coşkuyla karşılanmıştı.
O zamandan beri kürtaj hakkı mücadelesi ve lobi çalışmaları hızlandı. Kürtaja şahsen karşı olduğunu söyleyen Devlet Başkanı Mauricio Macri, tasarı kabul edilirse imzalayacağını açıkladı. Daha önce tasarıya destek vermeyeceğini beyan eden siyasetçiler, destek açıklamaları yaptı.
Kürtaj 21 ülkede tamamen yasak
Çoğunluğu Katolik olan Malta, kürtajın her koşulda yasak olduğu tek Avrupa Birliği (AB) ülkesi. Yasağın ihlali 18 aydan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor.
Kürtaj AB’de olmayan ancak Avrupa sınırları içinde bulunan Andorra, Vatikan ve San Marino’da da tamamen yasak.
Kürtajın tamamen yasak olduğu diğer ülkeler Kongo-Brazzaville, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Dominik Cumhuriyeti, Mısır, El Salvador, Gabon, Gine-Bissau, Haiti, Laos, Madagaskar, Moritanya, Nikaragua, Filipinler, Palau, Senegal ve Surinam.
Güney Amerika’da sadece Küba ve Uruguay’da yasal
Birçok ülkede ise kürtaja sadece tecavüz sonucu hamileliklerde ve/veya kadının hayati tehlikesi olduğunda izin veriliyor.
Afganistan, Bangladeş, Guatemala, Irak, Fildişi, Lübnan, Myanmar, Paraguay, Güney Sudan, Suriye, Uganda, Venezuela, Gaza, Yemen, Honduras, Brezilya, Peru, Ekvator, Şili, Kolombiya, Bolivya bu ülkeler arasında yer alıyor. Meksika’da ise kurallar eyaletlere göre değişiyor.
Kürtajla ilgili kısıtlamaların en sıkı olduğu Güney Amerika’da isteğe bağlı kürtajın yasal olduğu tek ülkeler Küba ve Uruguay. (ÇT)
* Bu haberi Buenos Aires Times, The Guardian ve Amnesty International web sitelerinden derledik.
Türkiye Psikiyatri Derneği: Çıplak arama işkencedir, kabul edilemez
Dernek, çıplak arama ve cinsel şiddet beyanlarına yönelik etkin bir soruşturma başlatılmaması durumunda, bu uygulamaların cezasızlık kültürünü pekiştirdiğini vurguladı.
Fotoğraf: Evrim Kepenek / 5 Nisan 2025 Cumartesi /bianet
Türkiye Psikiyatri Derneği, 19 Mart’tan bu yana anayasal hakları doğrultusunda katıldıkları eylemler nedeniyle gözaltına alınan kişilerin, gözaltı süreçlerinde kolluk kuvvetleri tarafından uygulanan "çıplak arama" ve cinsel şiddet iddialarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
Dernek, gözaltına alınanlara yönelik uygulanan çıplak arama ve cinsel şiddet içeren davranışların işkence olduğunu vurguladı.
Açıklamada, gözaltı ve tutuklama süreçlerinde kolluk kuvvetlerinin, kadınlar ve LGBTİ+ bireyler dahil olmak üzere, gözaltına alınan kişilere yönelik cinsel taciz ve saldırılara başvurduğu iddialarının kamuoyunda gündeme geldiği belirtildi.
Türkiye Psikiyatri Derneği, bu tür insan onuruna aykırı ve psikolojik iyileşmeye zarar veren uygulamaları kabul edilemez olarak nitelendirerek, bu uygulamaların işkence kapsamına girdiğini açıkladı.
Dernek açıklamasında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve uluslararası sözleşmelere göre, bireylerin demokratik haklarını kullanmaları gerekçe gösterilerek yapılan bu tür uygulamaların işkence olduğunu ve insanlığa karşı suç oluşturduğunu belirtti.
"Cezasızlık kültürünü pekiştiriyor"
Türk Ceza Kanunu’na göre, işkence suçlarının ağır hapis cezalarını gerektirdiği ve bu tür uygulamalara karışan sorumlular hakkında derhal cezai işlem yapılması gerektiği ifade edildi.
Ayrıca, açıklamada gözaltı süreçlerinde uygulanan çıplak arama uygulamalarının rutin hale geldiği ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün "ülkemizde çıplak arama söz konusu değildir" şeklindeki açıklamalarına karşı, birçok beyanın bu tür uygulamaların sistematik olduğunu gösterdiği vurgulandı. Türkiye Psikiyatri Derneği, çıplak arama ve cinsel şiddet beyanlarına yönelik etkin bir soruşturma başlatılmaması durumunda, bu uygulamaların cezasızlık kültürünü pekiştirdiğini vurguladı.
Dernek, "Çıplak arama" adı altında yapılan bu tür insan onuruna aykırı ve ruhsal sağlığı ciddi şekilde olumsuz etkileyen uygulamalara karşı kararlı bir duruş sergileyeceklerini belirterek, "İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans politikaları uygulanmadan, koruyucu tedbirler alınmadan, cinsel saldırı beyanlarına yönelik adli soruşturma başlatılmadan ruhsal iyileşme sağlanamaz" dedi.
"Sessiz kalmayacağız!"
Türkiye Psikiyatri Derneği, tüm beyanların etkili bir şekilde soruşturulmasını ve sorumlular hakkında cezai işlem yapılmasını talep ederek, çıplak arama ve cinsel şiddet gibi uygulamalara karşı sessiz kalmayacaklarını belirtti. Dernek, toplumsal olarak bu tür uygulamalara karşı durulması gerektiğini vurguladı ve insanların beden dokunulmazlığı ile ruhsal iyilik hallerinin korunması gerektiğini savundu.
"Gözaltına alınan kadınların beyanları kameralara yansımayan bir gerçeği de gösterdi. Polisler kadınları taciz etti, cinsel şiddet uyguladı, çıplak aramaya zorladı. Gözaltına alınanlara yönelik insanlık dışı uygulamalar söz konusu kadınlar olduğunda cinsel şiddete bürünüyor."
Saraçhane eylemlerinde gözaltına alındıktan sonra polisin çıplak aramasına, cinsel şiddetine ve tacizine maruz kalan kadınlar için ses çıkarmak üzere bir araya gelen feministler ortak bir açıklama yayınladı.
Açıklamada hem demokratik gerilemeye hem de kadın haklarına yönelik saldırılara dikkat çekildi.
Açıklamada, temel hakların sistematik şekilde hedef alındığı, hukukun keyfi biçimde işletildiği, seçilmiş temsilcilerin görevden alınarak yerine kayyım atandığı bir sürecin yaşandığı vurgulandı.
Feministler, "Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye’de demokratik zeminin artık tamamen kaybolmuş olduğuna, tek adam rejiminin güç hırsının doruğa varmasına tanıklık ettik. 35 yıl önceki diplomanın keyfi iptalinden, seçilmiş belediye başkanını uyduruk gizli tanık iddialarıyla cezaevine göndermeye uzanan siyasi tablo hepimiz için temel haklara saldırı anlamına da geliyordu" dedi. Saraçhane’de ve birçok şehirde sokağa çıkarak bu gidişata karşı mücadele ettiklerini hatırlattı.
Açıklamada, feministlerin uzun yıllardır baskı, şiddet ve devlet müdahalelerine rağmen sokaklarda mücadele etmeye devam ettiklerinin altı çizilerek, "Sokaklara çıkmak, hayatlarımız ve haklarımız için mücadele etmek bizim için yeni değil" denildi.
Feminist hareketin Gezi Direnişi sonrası dönemde sokağı terk etmeyen nadir toplumsal hareketlerden biri olduğuna dikkat çekildi.
Tek adam rejiminin erkek düzenin kaçınılmaz sonu olduğunu biliyoruz Bugün yine sokaktayız çünkü biliyoruz ki temel hak ve özgürlükler olmadan birlikte yaşamanın yolu yok. Sokaktayız çünkü hukukun keyfi yorumlanmasının, yalnızca bir zümre için araçsallaştırılmasının ne demek olduğunu erkek yargı pratiklerinden biliyoruz. Sokaktayız çünkü tek adam rejiminin, erkek düzenin kaçınılmaz sonu olduğunu biliyor ve bu düzeni yıkmak için mücadele ediyoruz.
Tüm itirazlarımıza rağmen, bir gece yarısı bizleri şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden kimseye hesap vermeden çıkmayı mümkün kılanın bu tek adam rejimi olduğunu unutmuyoruz.
Bu rejimin LGBTİ+’lara savaş açan, kendi ahlak anlayışını kanun haline getirmeye çalışan yasa tasarısını, kadınları hapsetmeye çalıştığı kutsal aileyi reddediyoruz.
Kayyuma karşı durmak feminist bir meseledir! Seçilmişlerin yerine halkın iradesini hiçe sayarak kayyum atamak da tek adamlığın gücünden geliyor. Çünkü bu ülkede sadece kendilerinin nasıl yaşayacağımızı söylemeye hakkı var! Yıllardır, özellikle Kürt illerindeki kayyumlar, bize tek adam rejiminin sonuçlarını ve kendi gibi olmayana karşı devletin yıkıcı şiddetini göstermenin yanı sıra kayyumlara karşı durmanın neden feminist bir mesele olduğunu da gösterdi.
Kayyumların özellikle Kürt illerine sürekli olarak atanmasıyla halkın iradesinin yok sayılması, bizlere yeniden bir hâkimiyet ve kontrol dayatmasını gösterirken kayyumların koşa koşa yaptıkları ilk işlerin kadınların haklarına saldırmak, kadınların faydalandığı hizmetleri ortadan kaldırmak olması ne tesadüf ne münferit.
Bugün adı ister kayyum olsun ister belediye başkanını görevden almak olsun, yaptıkları halkın iradesine darbe vurmak ve bu hukuksuzluğu norm haline getirmek.
Toplumu tek tipleştiren, kendi ahlak ve yaşam anlayışını dayatan bu erkek egemen, tekçi dayatmanın karşısındayız. Yaşadığımız ülkede oy vermenin bir demokratik yöntem olmaktan çıkmasının eşiğindeyiz. Polis şiddetinin, gözaltında cinsel şiddetin tanığıyız! Sokaklarda hakları için mücadele edenler keyfi biçimde gözaltına alındı, anayasal haklarını kullandıkları gerçeği hiçe sayılarak 301 kişi tutuklandı. Jet hızıyla, yani bir haftada, 139 kişi hakkında ceza istemiyle iddianame hazırlandı.
Daha birkaç hafta önce 8 Mart’ta, eylem sonrası dağılmakta olan bizleri nasıl hukuksuzca gözaltına alıp kötü muamele ve şiddet uyguladılarsa bu defa kameraların önünde şiddet uygulamaya çekinmediklerini gördük.
Gözaltına alınan kadınların beyanları kameralara yansımayan bir gerçeği de gösterdi. Polisler kadınları taciz etti, cinsel şiddet uyguladı, çıplak aramaya zorladı. Gözaltına alınanlara yönelik insanlık dışı uygulamalar söz konusu kadınlar olduğunda cinsel şiddete bürünüyor.
Biliyoruz çünkü ilk değil. Pervasızca bu şiddeti uyguluyorlar çünkü asla yargılanmayacaklarını biliyorlar. Devletin kendilerini koruduğunu biliyor ve kadınlara cinsel şiddet uygulamanın hakları olduğunu düşünüyorlar.
Erkeklerin hesap verdiği gün gelecek
Bizler, yıllardır erkeklerin uyguladığı şiddeti ifşa eden, faillerin cezalandırılması için mücadele eden ve devlete hiç yılmadan şiddeti önlemek sorumluluğunu hatırlatan feministler, elbette gözaltında yaşanan şiddetin takipçisiyiz.
Tacizci polislerin yargılanması için, bu şiddete göz yuman sistemin hesap vermesi için mücadelemiz sürecek. Şiddete uğrayan kadınların değil, şiddet uygulayan erkeklerin utandığı ve hesap verdiği o gün gelecek.
Mücadelemiz kadınları aşağılayanlarla değil yalnızca eşit ve adil bir dünyayı kurmaya kendinden başlayanlarla ortak!
Feminist olmak erkek egemenliği ile mücadele etmek demek. Tüm siyasi görüşlerin ötesinde, kadınların emeğini sömüren, kadınları aşağılayan, varlığı kadınlar üzerinde kurduğu egemenlikten ibaret patriyarka ve öznesi erkekler ile mücadele etmek demek.
Bunu yaparken farklı tahakküm biçimlerinin birbiriyle nasıl kesiştiğini, birbirine nasıl güç verdiğini görmek; bir milleti, ırkı diğerinden üstün, bir cinsi diğerinin hizmetkarı, bir sınıfı diğerinin kâr aracı kılan, dünyayı ezenler ve ezilenler diye ayıran sistemlere bütünlüklü biçimde karşı çıkmak demek.
Zaten “Kurtuluş yok tek başına” tam olarak bu demek. İşte bu nedenle alanlarda, sokaklarda mücadele ederken karşılaştığımız cinsiyetçi, ayrımcı, ırkçı, homofobik dile de kadınları araçsallaştırmadan siyaset yapmayı beceremeyenlere de sözümüz var.
Yaşasın feminist mücadelemiz
Bunca yıldır örgütlü bir biçimde sokaklarda olabilmemizin bir diğer nedeni, birbirini gözeten, kurtuluşumuzun birbirine bağlı olduğunu bilerek alanları herkes için güvenli tutan feminist yöntemimizdir.
Tecavüz tehdidi savurmadan siyasi eleştiri kurmayı beceremeyenlerle ortak gelecek kurma imkanımız yok. Kürtlerin, LGBTİ+ların eşit bir şekilde var olmaya, örgütlenmeye hakkı olmadığını düşünmenin bugün karşısında sokağa çıktığımız faşizmden ayrı kalır bir yanı yok.
Vakit sadece yan yana durmanın değil, “hep beraber” dediğimiz o kurtuluşun ancak ayrımcılıktan kurtularak mümkün olabileceğini de anlama zamanı. Mücadelemiz yalnızca eşit ve adil bir dünyayı kurmaya kendinden başlayanlarla ortak.
Biz feministler sokakları terk etmiyoruz, eşit özgür barış içinde yaşama hayalimizden vazgeçmiyoruz. Buradayız, direniyoruz. Yaşasın feminist mücadelemiz!