Emekçi Mülteciler: “Biz Türkiye’ye alıştık, siz de bize alışın”
“Emekçi Mülteciler” belgeselinin galası yapıldı. Doğrudan öznelerin aktarımlarına yer verilen belgesel, sığınmacılar konusunda nelerin yanlış bilindiğine dair önemli kayıtlardan biri.
"Emekçi Mülteciler", İkitelli Ayakkabıcılar Sitesi'nde açılıyor. Yönetmenliğini Serkan Acar'ın üstlendiği belgeselin anlatıcılarından biri olan Yusuf, eline küçük bir kamera alıp çekimleri de yapıyor.
Film, göçmenlerle ilgili bir projenin üçüncü kaydı. Önceki belgeseller pandemi günlerinde göçmenlerin yaşadığı sorunlara ve göçmen sanatçıların karşılaştığı güçlüklere odaklanırken, bu kez emekçi göçmenlerin yaşadıkları işleniyor.
Yusuf, kendi çalıştığı ayakkabıcıdan başlayarak göçmen işçiler arasında bir gezintiye çıkıyor.
Türkler, Kürtler, Araplar
Anlatıcı Yusuf "Suriyeliler kimdir" ile başlıyor: "Tek bir kişiyi ya da milleti kapsamıyor Suriyeliler. Aramızda Türkmenler, Araplar ve Kürtler var."
Anlatıcı Türkmen bir Suriyeli olunca önce Türkmen işçiler konuşuyor. Anadilleri Türkçe olduğu için Türkiye'ye "uyum" konusunda çok zorlanmadıklarını ve Arap Suriyelilere göre -görece- daha şanslı olduklarını söylüyorlar. Türkçe bilmek baştan bir artı özetle.
Arap göçmenlerden biri "dil sorunu"na değiniyor: "Türkçe öğrenmeden önce sadece 'Tamam' diyebiliyorduk. Dolayısıyla bir itiraz hakkımız da olmuyordu. Şimdi Türkçe konuşabildiğimiz için bizden istenilen bazı şeylere itiraz edebiliyoruz."
Yine devlet nezdinde Türkiye'nin göçmenlere "maaş" vermesi, yardım ettiği gibi gündemler özellikle ırkçı saiklerle çok tartışıldığı için Yusuf bunun da üzerine gidiyor. Burada göçmenlerden duyduğumuz cevap şu: "Sorma, çok yardım ettiler."
º NOT: Devlet şimdiye kadar hiçbir zaman kendi bütçesinden Suriyelilere aylık bağlamadı. Türkiye'de Geçici Koruma veya Uluslararası Koruma altında olan ve belli kriterleri sağlayan kişilere, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve ismi Sosyal Uyum Yardımı (SUY) olan aylık 155 lira destek veriliyor Bu para da Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin hepsine değil sadece belli kriterlere sahip kişilere veriliyor.
İronik bir şekilde bu soruya yanıt veren göçmenlerle aramızda ortak bir yan daha var: Göçmenlere de üçüncü çocuklarını yaptıktan sonra destek vereceğini söylüyor devlet. "Kim olursan ol, gel" değil, üç çocuk yap öyle gel diyor yani hepimize.
° NOT: Geçici koruma ve uluslararası koruma statüsüne sahip kişilerin aldığı SUY'dan yararlanmanın koşullarından biri ailede en az üç çocuk olması.
Soru ve cevaplar
Belgeselde yer alan Türkmen Suriyeliler'in Türkiye'ye daha çabuk alıştıkları anlatımlarına da yansıyor. Ancak onlar arasında da elbette sınıfsal bir gündem ve gerilim var.
Bir işçi şöyle diyor: "Türkmen de olsan günün sonunda 'Suriyeli'sin'. Burada da devreye şu giriyor: Türk işçiler 'Ben bu işte, bu koşullara çalışmam,' diyebiliyorlar. Biz diyemiyoruz. Mülteciysen böyle bir hakkın yok. Türk işçiler haklarını biliyor. Biz bilsek de söyleyemiyoruz, o işten ayrılamıyoruz."
Sinematek'teki galanın ardından yönetmen ve belgeselde yer alan göçmenler, izleyicilerin sorularını cevapladı.
Yönetmen Acar, projenin üçüncü filmi olan "Emekçi Mülteciler" belgeselinde göçmenlerin toplumların omuzlarına yük ve sıkıntı kaynağı olarak işaret edilmesine binaen, kadrajı onlara çevirerek onların hikâyelerini anlatmak istediklerini belirtiyor:
"Türkiye'deki milyonlarca mültecinin hakkındaki kara propagandaya ve devletten para aldıklarına dair iddialara bir yanıt verilmesi gerekiyordu. Biz bunu öznelerle ve görsel materyallerle yapmak istedik."
"Halep'te en güzel yemek nerede?"
Belgeselin anlatıcılarından Yusuf, bir coğrafyanın her öznesinin "eşitlenemeyeceğini" söylüyor:
"Beş parmağın beşi bir değil. Bence bizi böyle görmeye bakın. Ben Türkiye'ye geldiğimde ilk merak ettiğim şey 'Bu insanlar hangi şarkıları dinler? Türkiye'de hangi ilin yemeği daha lezzetlidir?' gibi şeylerdi. Ben Türkiye'de yaşayan insanların bu soruları bana da sormasını istiyorum. Mesela bana şunu sorsunlar: Halep'te en güzel yemek nerede yenir?"
Belgeselde yer alan göçmenlerden Hüseyin, Türkiye'ye alıştığını, Türkiyelilerin de onlara alışması gerektiğini söylüyor:
"Türkiye'ye alıştık artık, kendimizi yabancı hissetmiyoruz. Ama haberleri gördüğümüzde herkes mültecilere kötü davranıyor. Hayretle izliyoruz. 'Bu insanlar 14 yıldır bize alışmadı mı?' diyoruz."
Göçmenlerin gündemlerinden biri de sosyal medyada dolaşıma giren "Sessiz İstila" filminin fragmanı. Göçmenler, fragmanın dahi korkutucu ve gülünç olduğu konusunda hemfikir.
Youtube'a yüklenen "Sessiz İstila" filminde 2043 yılında Suriyelilerin Türkiye'de yönetimde ve sosyal hayatta hakim bir konuma geldiği, Türklerin ise iş bulamadığı ve Türkçe konuşamadığı bir senaryo gösteriliyordu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ile Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı, İstanbul milletvekili Erkan Baş da belgeseli izleyenler arasındaydı.
Züleyha Gülüm: Sonraki film mülteci kadınlar hakkında olsun
Suriyeli mülteciler -kendi söylemleriyle de- asgari ücretin altında çalışmaya zorlanıyorlar, mobbing'e maruz kalıyorlar.
Özellikle kadın işçiler tacize ve cinsel saldırıya maruz kalıyor. Emek sömürüsü ve hak gaspı mülteciler açısından çok daha yoğun. İşverenler, onların bulundukları koşullardan yararlanıyor elbette.
Türkiyeli işçiler ve mülteci işçiler arasındaki ortak mücadele hattının nasıl kurabileceğinin, nasıl birlikte örgütlenilebileceğinin tartışılması gerekiyor. Şu anda tersine bir düşmanlık hattı örülüyor. Sanki meselelerin kaynağı mültecilermiş gibi bir görüntü yaratılmaya çalışılıyor. Oysa işverenlere karşı bütün işçiler kardeştir.
Belki bu belgeselden çıkarabilecek en büyük ders de budur. Kadın işçilere belgeselde yer verilememiş, olanaklar bunlarla sınırlıymış. Belki bir sonraki film de göçmen/mülteci kadın emeği hakkında olur. Çünkü kadınlar dünyanın her yerinde, her kimlikle erkeklerden çok daha ağır koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. Özellikle mülteci bir kadınsanız.
Künye
Emekçi Mülteciler Proje Koordinatörü: Anıt Baba Yönetmen: Serkan Acar Yapım: Filmfabrik Sinema ve Televizyon LTD ŞTİ, Mülteci ve Göçmenlerin Yerel Entegrasyonu Derneği Müzik: Ali Sinan Çulhaoğlu Danışmanlar: Doç. Dr. Sevgi Usta, Adnan Özveri, Behice Bağ
bianet LGBTİ+ haberleri editörü. "1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/1 Mayıs 1977 ve Cezasızlık" dosyasını hazırladı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunu. 2019 yılından...
bianet LGBTİ+ haberleri editörü. "1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/1 Mayıs 1977 ve Cezasızlık" dosyasını hazırladı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunu. 2019 yılından beri "Küba" isimli köpekle ev arkadaşı.
Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunu. Üniversitenin ilk yılında, 1 sene boyunca, okulunun Medya Merkezi’nde kısmi gazeteci olarak çalıştı. Haber ve haberciliği toplumsal boyutlarıyla ele alma...
Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunu. Üniversitenin ilk yılında, 1 sene boyunca, okulunun Medya Merkezi’nde kısmi gazeteci olarak çalıştı. Haber ve haberciliği toplumsal boyutlarıyla ele alma konusunda gelişmek için sosyoloji ile ilgileniyor. Atölye BİA 14-28 Aralık 2020 "Temel Gazetecilik Atölyesi" ve 10 Eylül 2021 "Barış Gazeteciliği Atölyesi" katılımcısı. 18 Nisan-20 Mayıs 2022 tarihleri arasında bianet'te staj yaptı.
Akademisyen Özge Öner'e İsveç'ten 'İnsani Çiçeklenme Ödülü’
Ülkenin önde gelen düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü'nün verdiği ödüle, ‘insan refahını teşvik eden’ entelektüel çalışmaların sahipleri layık görülüyor.
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
Cambridge Üniversitesi Ekonomi Doçenti ve Oksijen yazarı Dr. Özge Öner, İsveç'in saygın düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü tarafından verilen "İnsani Çiçeklenme Ödülü"ne layık görüldü.
Ratio Enstitüsü’nün, insan refahını artırmaya yönelik entelektüel katkıları onurlandırmak amacıyla verdiği bu prestijli ödül, bu yıl Öner’e takdim edildi.Ödülü, 2022 yılında bu ödülü ilk kez alan kurumsal iktisat profesörü Niclas Berggren’in elinden alan Öner için Berggren şöyle dedi:
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
2008 yılında Marmara Üniversitesi’nden iktisat lisans diplomasıyla mezun olan Öner, yüksek lisans ve doktora eğitimini İsveç’teki Jönköping Uluslararası İşletme Okulu’nda tamamladı. 2014 yılında "Retail Location" başlıklı doktora tezini sundu. Mekânsal iktisat alanındaki bu çalışması, akademik kariyerinin temel taşlarından biri oldu.
Bu alanda Jönköping’de çeşitli akademik kurumlarda görev alan Öner, 2018 yılından bu yana Cambridge Üniversitesi’nde araştırmalarına devam ediyor. Uzun yıllar İsveç’in önde gelen gazetelerinden Svenska Dagbladet’te köşe yazarlığı yapan Öner, Mart 2024’ten bu yana Oksijen gazetesinde yazıyor.
Ne kahraman ne kurtarıcı: Bir hekim, bir aydın, bir hak savunucusu
Kitap; Selim Ölçer’in emeğini, mücadele tarzını, TTB’ye katkılarını gelecek kuşaklara, genç hekimlere ve topluma aktarması bakımından, ayrıca TTB’nin yakın tarih hafızası açısından önemli bir kaynak.
Özen B. Demir ve Onur Erden’in “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım” söyleşisi, Dr. Selim Ölçer’in mütevazı, renkli, samimi, içten ve sahici kişiliğiyle bizi tanıştırıyor. Biyografi kitabı, akıcı ve sohbet havasında, nehir söyleşisi tarzında hazırlanmış; sürükleyici ve bir çırpıda okunacak bir kitap.
Kitapta ayrıca Şükrü Hatun ve Selçuk Mızraklı’nın sunuş yazıları ile Vecdi Erbay’ın İMC TV’de Diyarbakır Söyleşileri kapsamında 2013 yılında yaptığı söyleşi de yer alıyor.
Aile geçmişi ve politik bilincin oluşumu
Selim Ölçer, varlıklı bir aileden gelir. Annesinin ailesi bir tarafı toprak ağası, diğer tarafı şıh kökenlidir. Babası Adalet Partisi taraftarı; eve giren tek gazete Tercüman. Dindar bir ailede büyüyen Ölçer, ilkokul ve ortaokul yıllarında sağlam bir dini eğitim alır; Kur’an ve hadis okur, Ayet-el Kürsi’yi ezbere okuduğunu dile getirir.
Mehmet Ali Aybar Aybar’lı tarihi Türkiye İşçi Partisi (TİP), Mehdi Zana, Tarık Ziya Ekinci sayesinde Diyarbakır’da örgütlüdür. Selim Ölçer’in politik bilinci de TİP sayesinde şekillenir. İlk Doğu mitingi Silvan’da yapılır. Mehmet Ali Aybar’ın “Siz Kürt’sünüz, onun için eziliyorsunuz” sözü, Kürt kimliğinin oluşmasında etkili olur.
Anadili kişinin onurudur. “Kürtçe bilim dili değildir” savlarına karşın, anadilini tanıma, anadilde sağlık hizmeti sunma gibi gerekçelerle Mezopotamya Vakfı’nın kurulmasında ve Mezopotamya Tıp Kongresi’nin düzenlenmesinde aktif yer alır. Kürtlerin, “Başın sıkışırsa sırtını ya sağlam bir arkadaşa ver ya da dağlara,” deyişine uygun bir yaşam sürer. Gerek hekimlik pratiğinde, gerek insan hakları mücadelesinde…
Selim Ölçer’in akrabası olan Yusuf Azizoğlu (1917-1970) Silvan Belediye Başkanlığı, milletvekili, Sağlık Bakanlığı yapmıştır. Silvan’ın yetiştirdiği ilk hekimdir. Sonrasında Selim Ölçer gelir. Pek bilinmez ama sosyalizasyonun uygulayıcılarındandır. Onun Sağlık Bakanlığı (1962-1963) döneminde uygulanmıştır. Azizoğlu’nun müsteşarı olarak çalışan Nusret Hoca (Fişek), anılarında onu dürüst bir devlet adamı olarak anlatır.
Silvan, Ermeni yoğunluğunun olduğu bir ilçe. Bölgede birçok Ermeni köyü vardır. Orada bir şekilde kalmayı başaran, koruma altına alınanlar, yıllarca kimliklerini gizlerler. Nüfus cüzdanlarından İslam yazar. Silvan’da uzun yıllar kent sineması olarak kullanılan yapı, Ermeni cemaatine ait bir kilisedir. 1988 yılında camiye dönüştürülmüş. Bölgede birçok zanaat (dokumacılık, şalcılık), ticaret ve bağcılıkla uğraşırlar. Selim Ölçer’in annesinden dinlediği anekdot, 1915 olaylarını tüm çıplaklığıyla göstermesi açısından önemlidir: “1915’de Ali amcan Muş bölgesinde askerlik yaptı. Oradaki Ermeni köylerini yakarken, ertesi gün askerliği bitiyor. Son akşam gelmiş artık. Saat beşte askerlik bitecek. Son köyü yakarken orada bir kız çocuğuna rastlıyor, bir kız çocuğuna. Komutanına gidip diyor ki, ‘Benim kızım yok, izin verirsen ben bunu öldürmeyeyim, alıp götüreyim kendimle.’ Kimseye anlatmamak kaydıyla onaylıyor komutan…”
Özen B. Demir ve Onur Erden, Dr. Selim Ölçer: “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2025, 272 sayfa.
Eğitim ve meslek yolculuğu
Selim Ölçer henüz 14 yaşında (1962) ayrılır Silvan’dan. Lise, tıbbiye ve uzmanlık eğitimi Ankara’da. Diyarbakırlı olduğu kadar Ankaralı. Dostluğa, barışa, demokrasiye inanan bir Kürt aydınıdır. Siyasi, mesleki mücadelesi Ankara’da. 68 kuşağından. Tıbbiye’de 1970’lerde Fikir Kulübü Başkanlığı yapar. Faşistlerin, dönemin Ülkü Ocakları Başkanı ve Osman Durmuş’un (1999-2002 Sağlık Bakanı) içinde olduğu bir grubun, Ankara Tıp Fakültesi Morfoloji binasına basarak Selim Ölçer’i bir kamyonete bindirip kaçırma hikâyesi var. 60’lardan 2000’lere kadar Ankara. 2000 sonrası tekrar Diyarbakır.
“Sempatizanlık ve aidiyet” olarak kendisini 68 kuşağı içinde 68’in devrimcisi olarak tanımlar. “Öyle yüksek teorik donanımı olan, militanlık yapan bir sosyalist olmadım,” diyerek de ilave eder. Kendisini sosyalizme hayranlık duyan, yönelimi olan, sol değerlere bağlı birisi olarak ifade eder. 68 kuşağı içinde yer almıştır ama 12 Eylül öncesi 78’in militan, örgütlü mücadelesi içinde yer almamıştır. 1977-80 KBB ihtisas dönemi, 1980-84 aynı klinikte şef muavini olduğu, mesleki konularda yetkinleşmeye yoğunlaştığı dönemdir.
Mesleğinde başarılı bir hekimdir. Açık rinoplasti denilen ameliyatı ilk kez kendisinin getirdiğini söyler. 1987 yılında Yugoslavya Zagreb’de bu ameliyatı öğrendiğini, sonra Türkiye’ye getirdiğini ifade eder. Meslek yaşamında hekim olarak yoksulun yanında yer almıştır. 2000’li yıllardan sonra döndüğü Diyarbakır’da açlık sınırında yaşayan yoksul insanlara yardım için kurulan Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği kurucuları arasında yer alır. Dernek 2016 yılında kapatılır. “Terör örgütüne yardım ve yataklık” suçlaması ile yargılandığı dava şu an Yargıtay’dadır.
Genellemelerden kaçınmak gerektiğini bilerek yazıyorum. Doğu toplumlarında duygusallığın öne çıktığını, peşinden sürüklendikleri “kahramanları, liderleri, önderleri” olduğunu söylesek çok da hatalı yargıda bulunmuş olmayız. Bu anlamda Batı toplumları daha rasyoneldir. Bir Kürt aydını olarak Selim Ölçer de, “Ben ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanırım kardeşim. İnanmam. Bizler belki toplumun şöyle veya böyle önderleri olabiliriz, ufak tefek liderleri olabiliriz. Ama toplumun kahramanı, kurtarıcısı, bilmem nesi değiliz,” derken Batılı bir zihin dünyasını görüyoruz. Her ne kadar kendisi abiliği kabul etmese de, o Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarihinde saygın bir yeri olan abilerimizdendir.
Öbür yandan memleketi olan, çok kültürlü, çok kimlikli kadim şehir Diyarbekir’ın kültürel kodlarında da abilik vardır. Şair-yazar Veysel Öngören (1931-98), eski Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana (1940-…), yazar, siyasetçi, hekim Tarık Ziya Ekinci (1934-2024) hekim Mahmut Ortakaya (1938-…), gazeteci, şair Ahmet Arif (1923-91) bunlardan sadece birkaçıdır. O, klasik sol jargondaki şeflik, abilik kültürüne uzaktır. Başkanlık kültürüne, kurtarıcılık anlayışına yatkın değildir. Bu nedenle ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanır. Ama şurası bir gerçektir ki hekim hareketinde; 1986-90 Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı, 1990-95 TTB-MK Başkanı olarak yönetsel sorumluluklar üstlenmiş, TTB tarihinde bir döneme (1980-2000) damgasını vurmuştur. Övgüye ihtiyacı olmasa da, isminin anılması yakın tarih açısından önemlidir. Bu anlamda Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun son dönem genel kurul konuşmalarıyla ilgili bir anekdotu kendisinden dinleyelim: “Her kongrede kalkar, Nusret Hoca’yı (Fişek) över, ‘Erdal Atabek şöyle yaptı’ der. Ata Soyer’leri zikreder… Bir tek defa bile ağzına almaz ismimi… Bu niye zor mesele?”
TTB ve ATO’da iz bırakan dönem
Ortak aklı öne çıkartan, katılımcılığı önemseyen, ortak üretme kültürüne yatkın birisi olarak, bir başkandan çok orkestra şefi gibi ATO’da ve TTB’de yönetsel görevler üstlenmiştir. Dostluğu, yoldaşlığı, birlikte bir şeyleri kurtarmayı önemser. Muhabbet adamıdır. Döneminde hekim mücadelesinde büyük işler başarılmıştır. Ama o, mütevazılığı elden bırakmaz.
80 sonrası ilk memur eylemi, 12 Eylül darbesine karşı ilk çıkış, hekimlerde ilk uyanış, ilk hekim hareketi, beyaz eylemler; onun ATO Başkanlığı döneminde hekimlerin oda çevresinde örgütlenmesiyle olmuştur. Muayene hekimleri bile bu eylemlere katılmıştır. Bakanlık önünde beyaz önlük atmalar, hastanelerde toplu nöbetler, sessiz yürüyüşler (1988)… 90 yıllarda eylem otobüsü ile Numune Hastanesi’nin önüne girmeleri, o dönemi yaşayanlar için hâlâ hafızalardadır. Dinamik, etiğe, sendikalaşmaya, demokrasiye ve insan haklarına sıcak bakan bir TTB’yi güçlü bir ekip olarak birlikte yaratmışlardır.
İskender Sayek’in katkılarıyla ilk kredilendirme kurulu kurulmuştur. Toplum ve Hekim daha canlı hale getirilmiş, Tıp Dünyası yayına başlamış, STED (Sürekli Tıp Eğitim Dergisi) çıkarılmıştır. UDEK (Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu) kurulmuştur. Katılımcılık ve kitleselleşme adına GYK, kol ve komisyonların kurulması, var olan komisyonların aktifleştirilmesi bu dönemdedir. Hekim mücadelesini insan hakları mücadelesinden ayrı düşünmemiştir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kuruluş süreçlerinde yer almıştır.
*Dr. Selim Ölçer (Fotoğraf: TTB/X)
O, meslek odası çalışmalarında dinamik siyaset ile meslek aktivizmini dengelemiştir. Politik ama politize olmayan bir TTB’nin yaratılmasında katkıları büyüktür. Her olayda “hekimler bu işe ne der?” sorusunu aklından çıkarmamıştır. Nusret Hoca’ya olan saygısını, sevgisini her daim ifade eder. Selim Abi ve o döneme damgasını vuran herkesin söylediği “Nusret Hoca TTB’nin çok önünde bir insan” olmasıdır. Bir generalin oğludur ama gerek 12 Mart’ta gerek 12 Eylül’de darbecilere karşı durmuştur. Sosyalizasyonun mimarı, duayen bir hekim olarak idam cezasına ve işkenceye karşı tutumundan dolayı yargılanmıştır (1985).
Selim Ölçer; mecburi hizmet, uzmanlık ve meslek yaşamında onun öğretileriyle hekimlik yaptığını söyleyerek ona olan saygısında kusur etmez. 1986-90 yıllarında ATO çevresinde “çağdaş hekimler” olarak örgütlenen, daha mücadeleci, dinamik bir ekip ED-TTB’nin (Etkin Demokratik TTB / 1990) nüvesini oluştururlar. Ata Soyer’in mizahi anlatımıyla ekip; 68’den arta kalan, 78’den ucuz yırtan, 80 sonrası mezun olup hekimlik yapmak isteyenlerdir. “Nasıl bir TTB tartışmasına giriş” başlığı altında bir metinle ilkelerini, çizgilerini, yaklaşımlarını ortaya koyarlar. Nusret Hoca başkanlığındaki mevcut yönetim “Gerçekler bilinmeden hayal bile kurulamaz” adlı bir metinle tartışmaya katılır. Daha genç ve dinamik olan Selim Ölçer ekibi bir heyet oluşturarak (Selim Ölçer, Şükrü Hatun, Okan Akhan, Füsun Sayek, Eriş Bilaloğlu, Recep Akdur) “Sensiz bir şey yapmak istemiyoruz, lütfen beraber girelim listeye” diyerek hocanın evine kadar gidip ikna etmek için çaba gösterirler. Nusret Hoca “Ben sizinle ortak programa girmem, ben sokak politikacılarıyla çalışmam” diyerek ayrı listeyle seçime girer. Sonuçta 7 kişilik TTB-MK’ye; Nusret Hoca’nın listesinden kendisi ve oğlu Gürhan Fişek, diğer listeden Selim Ölçer, Recep Akdur, Füsun Sayek, Eriş Bilaloğlu, Ata Soyer girer.
Kitap; Selim Ölçer’in emeğini, mücadele tarzını, TTB’ye katkılarını gelecek kuşaklara, genç hekimlere ve topluma aktarması bakımından, ayrıca TTB’nin yakın tarih hafızası açısından önemli bir kaynak. Yakın tarihi yazmak, bir noktada yakın gelecekle konuşmaktır. Bu hafızayı ortaya çıkardıkları ve akıcı bir nehir söyleşisi gerçekleştirdikleri için Özen Demir ve Onur Erden’e teşekkürler. Kaleminize sağlık.
Hekim ve hukukçu. 1991 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017 yılı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2004 yılı Türkiye Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Kamu Yönetimi Yüksek...
Hekim ve hukukçu. 1991 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017 yılı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2004 yılı Türkiye Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Kamu Yönetimi Yüksek Lisansı, 2018 yılı Okan Üniversitesi Sağlık Yönetimi Yüksek Lisansı mezunu. 2020 yılında Mersin Barosundan avukatlık ruhsatı aldı. Aktif avukatlık yapmadı. 1998-2008 yılları arasında Mersin Tabip Odasında 4 dönem yönetim kurullarında yönetsel sorumluluklar aldı. 2020-24 TTB-Yüksek Onur Kurulu üyesidir. “TTB’ye Adanmış Bir Ömür: Dr Mahmut Ortakaya” kitabının yazarı.