“Mansur Yavaş, Gökçek’in çoğu projesini devam ettiriyor”
Melih Gökçek döneminde çalışmalarına başlanan ve Mansur Yavaş döneminde de ihalesi gerçekleştirilen ODTÜ yoluna iş makineleri girdi. ODTÜ’lüler üç gündür nöbette.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yolu projesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) eski Başkanı Melih Gökçek döneminde hayata geçirilmiş, ancak daha sonra gelen tepkiler üzerine durdurulmuştu.
26 Temmuz'da ise ODTÜ ormanına giren ABB'ye ait iş makineleri yol çalışmalarına yeniden başladı. ODTÜ'lerin paylaştığı görüntülerde, iş makinelerinin asfalt hazırlığı yaptığı görüldü.
ODTÜ öğrencilerinden Barış Aslan, ilk günden beri iş makinelerine ve projenin yapımına direnenlerden biri.
"Tahribat ODTÜ'yle sınırlı değil"
Barış Aslan, iş makinelerinin çalışmasını nasıl fark ettiklerini, ABB'nin "Orası ODTÜ arazisi değil," savunmasını ve kararlarını protesto ettikleri belediye, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) belediyesi olduğu için direnişlerine muhaliflerin dahi çok az yer verdiğini anlattı.
Mansur Yavaş yönetimindeki ABB'nin, Melih Gökçek zamanından kalan birçok projeyi devam ettirdiğini söyleyen Aslan "Atatürk Orman Çiftliği'nin (A.O.Ç) parçalanması olsun, Saraçoğlu Mahallesi projesi olsun, Ankara'daki bazı eski binaların yenilenmesi ve yıkımıyla ilgili işlemler olsun; Yavaş yönetimi, Gökçek'ten kalan çoğu projeye devam ediyor. Evet ODTÜ yolu çok önemli ve öne çıkan bir örnek; ama yeni belediye yönetiminin onay verdiği projeler ODTÜ yoluyla sınırlı değil," dedi.
"İhaleye açan Mansur Yavaş"
ODTÜ yolu projesinin eski ABB Başkanı Mustafa Tuna döneminde durdurulduğunu; ancak Mansur Yavaş döneminde tekrar devam edildiğini söyleyen Aslan, sözlerine şöyle devam etti:
"Mansur Yavaş geçen yıl ODTÜ bileşenleriyle yaptığı görüşmelerde hep şu profili çizmeye çalıştı: Devlet ona baskı kuruyor, o da yapmak zorunda kalıyor. Yani belediyenin eli kolu bağlı. Ama biz durumun böyle olmadığını biliyoruz. Yol projesinin ihalesinin gönül rahatlığıyla Mansur Yavaş eliyle gerçekleştiğini gördük.
"Kayyım rektör Verşan Kök'ün imzaladığı protokol"
"2017'de ODTÜ'nün kayyım rektörü Verşan Kök ve dönemin Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında imzalanan bir protokol vardı. İmzalanan protokole göre Ankara Şehir Hastanesi'ne gidecek bir yol, ODTÜ ormanından geçecek. O protokolün imzalanmasının hemen ardından –ertesi gün– yüzlerce iş makinesiyle ODTÜ ormanına 5 kilometre uzunluğunda ve 100 metre genişliğindeki yol yapımı için girildi.
"Bu alan tamamen ağaçsızlandırıldı ve ekolojik bir katliam yapıldı. O günden beri devam eden bir süreç aslında bu. Fakat şu önemli. Melih Gökçek'in istifasından sonra gelen yeni başkan Mustafa Tuna döneminde bu projeye devam edilmedi. Hatta bir noktada mahkeme tarafından yürütmesi durduruldu.
Arkadaşlarımız ekosistemi hiçe sayanlara ve doğayı ranta kurban edenlere karşı bugün de ODTÜ Rant Yolu’nda. Nöbet devam ediyor, hepinizi dayanışmaya ve direnişe Rant Yolu’na bekliyoruz! #RantYolunaKarşıNöbetteyizpic.twitter.com/xcM5vCRSpR
"Mansur Yavaş göreve geldikten iki-üç ay sonra Temmuz 2019'da, projenin yürütmesinin durdurulmasına itiraz etti. Ağustos 2021'de de projeyi belediye meclisinde askıya çıkardı. Daha sonra projeyi ihaleye açtı ve 2021 Kasımı'ndan itibaren yolun yapımının önünde hukuken de teknik anlamda da hiçbir engel kalmamış oldu.
"İhalenin duyulmasıyla birlikte ciddi bir kamuoyu tepkisi oluştu. Hatta Mansur Yavaş'la ODTÜ Vişnelik'te öğrenci ve mezunların bir görüşmesi oldu. Çıkışında Mansur Yavaş protesto edildi. Belediyenin önünde eylemler oldu, paneller düzenlendi. Bu eylemler sayesinde uzun süre yola iş makineleri girmedi. Ve biz bir noktada şunu düşündük: Seçim geçene kadar yola girmezler artık. Ama Mansur Yavaş yönetimi onu bile beklemedi. En azından kendi çıkarları için onu bekler sanıyorduk."
"Proje, ODTÜ ormanını ikiye bölüyor"
ODTÜ Biyoloji bölümündeki bir araştırma görevlisinin iş makinelerini fark ettiğini ve o günden itibaren de projeyi durdurmak için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyen Aslan, kamuoyuna yaptıkları acil çağrıdan sonra iş makinelerinin çekildiğini söyledi. O gece iş makinelerine karşı nöbete başladıklarını ifade eden Aslan, sözlerine şöyle devam etti:
"Ertesi gün çalışmanın, nöbetin birkaç kilometre ötesinde devam ettiğini gördük. Nöbetteki bir arkadaşımız, durması için iş makinesinin üzerine çıktı. Yol yapımını üstlenen şirketin polisi ve jandarmayı çağırmasının ardından biz tekrar çağrı yaptık. Bu sefer milletvekilleri bize desteğe geldi. Milletvekilleri çalışmanın yapıldığı alanı görünce şoka girdi. Çünkü belediyenin argümanı bu alanın ODTÜ arazisi olmadığı yönündeydi; ancak vekiller de gördü ki yol çalışması ODTÜ ormanını tam ortadan ikiye bölüyor."
"Proje iptal edilene kadar nöbetteyiz"
Nöbetlerinin iş makinelerin çalışmasına izin vermemek üzerine olduğunu söyleyen Aslan sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Nöbetimiz yol çalışması resmî olarak iptal edilene dek sürecek. Bugün herhangi bir makine görmedik alanda. Ancak duyumlarımız da çalışmaları yürüten taşeron şirketin tepkilerden dolayı, çalışmalarına bir süre ara verebildiği yönünde.
"Melih Gökçek dönemini hatırlatan bir dezenformasyon çalışması yapıyor Mansur Yavaş yönetimi. Ve ne yazık ki CHP belediye başkanı olduğu için biz kendimize muhalif gazetelerde bile yer bulamıyoruz. Bize sanki ODTÜ ile alakasız bir yol için ayağa kalkmışız gibi davranıyorlar. Halbuki ormanın tam ortasına kepçeler girmiş durumda. Ama ODTÜ ormanlarında katliam yapılmasına hiçbir öğrenci, mezun, ODTÜ bileşeni veya ekoloji örgütü izin vermeyecek."
Ne olmuştu?
ODTÜ arazilerini de kapsayan yol proje protokolünün yapımı 9 Eylül 2017 tarihinde başlamıştı.
"Bilkent-İncek Yol Projesi" olarak da bilinen proje, ABB Başkanı Mansur Yavaş tarafından yeniden ihaleye açılmıştı.
Bilkent-İncek-Gölbaşı arasında yapılması planlanan 11 kilometrelik yeni yol ihalesinin duyurulmasının ardından, ODTÜ Bileşenleri ve Ankara Mimarlar Odası tepki gösterirken, ODTÜ ormanını ikiye bölecek yol projesinin ivedilikle iptal edilmesi talep edildi.
Yavaş söz konusu yol için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na yazı yazarak ODTÜ'nün tam ortasından geçen, farklı bir proje olan "tünel yol" planının iptal edilmesini talep etti; ancak Yavaş yasal olarak kararı yargıya taşıma hakkı varken dava açmadı.
bianet LGBTİ+ haberleri editörü. "1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/1 Mayıs 1977 ve Cezasızlık" dosyasını hazırladı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunu. 2019 yılından...
bianet LGBTİ+ haberleri editörü. "1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/1 Mayıs 1977 ve Cezasızlık" dosyasını hazırladı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunu. 2019 yılından beri "Küba" isimli köpekle ev arkadaşı.
Akademisyen Özge Öner'e İsveç'ten 'İnsani Çiçeklenme Ödülü’
Ülkenin önde gelen düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü'nün verdiği ödüle, ‘insan refahını teşvik eden’ entelektüel çalışmaların sahipleri layık görülüyor.
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
Cambridge Üniversitesi Ekonomi Doçenti ve Oksijen yazarı Dr. Özge Öner, İsveç'in saygın düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü tarafından verilen "İnsani Çiçeklenme Ödülü"ne layık görüldü.
Ratio Enstitüsü’nün, insan refahını artırmaya yönelik entelektüel katkıları onurlandırmak amacıyla verdiği bu prestijli ödül, bu yıl Öner’e takdim edildi.Ödülü, 2022 yılında bu ödülü ilk kez alan kurumsal iktisat profesörü Niclas Berggren’in elinden alan Öner için Berggren şöyle dedi:
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
2008 yılında Marmara Üniversitesi’nden iktisat lisans diplomasıyla mezun olan Öner, yüksek lisans ve doktora eğitimini İsveç’teki Jönköping Uluslararası İşletme Okulu’nda tamamladı. 2014 yılında "Retail Location" başlıklı doktora tezini sundu. Mekânsal iktisat alanındaki bu çalışması, akademik kariyerinin temel taşlarından biri oldu.
Bu alanda Jönköping’de çeşitli akademik kurumlarda görev alan Öner, 2018 yılından bu yana Cambridge Üniversitesi’nde araştırmalarına devam ediyor. Uzun yıllar İsveç’in önde gelen gazetelerinden Svenska Dagbladet’te köşe yazarlığı yapan Öner, Mart 2024’ten bu yana Oksijen gazetesinde yazıyor.
Ne kahraman ne kurtarıcı: Bir hekim, bir aydın, bir hak savunucusu
Kitap; Selim Ölçer’in emeğini, mücadele tarzını, TTB’ye katkılarını gelecek kuşaklara, genç hekimlere ve topluma aktarması bakımından, ayrıca TTB’nin yakın tarih hafızası açısından önemli bir kaynak.
Özen B. Demir ve Onur Erden’in “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım” söyleşisi, Dr. Selim Ölçer’in mütevazı, renkli, samimi, içten ve sahici kişiliğiyle bizi tanıştırıyor. Biyografi kitabı, akıcı ve sohbet havasında, nehir söyleşisi tarzında hazırlanmış; sürükleyici ve bir çırpıda okunacak bir kitap.
Kitapta ayrıca Şükrü Hatun ve Selçuk Mızraklı’nın sunuş yazıları ile Vecdi Erbay’ın İMC TV’de Diyarbakır Söyleşileri kapsamında 2013 yılında yaptığı söyleşi de yer alıyor.
Aile geçmişi ve politik bilincin oluşumu
Selim Ölçer, varlıklı bir aileden gelir. Annesinin ailesi bir tarafı toprak ağası, diğer tarafı şıh kökenlidir. Babası Adalet Partisi taraftarı; eve giren tek gazete Tercüman. Dindar bir ailede büyüyen Ölçer, ilkokul ve ortaokul yıllarında sağlam bir dini eğitim alır; Kur’an ve hadis okur, Ayet-el Kürsi’yi ezbere okuduğunu dile getirir.
Mehmet Ali Aybar Aybar’lı tarihi Türkiye İşçi Partisi (TİP), Mehdi Zana, Tarık Ziya Ekinci sayesinde Diyarbakır’da örgütlüdür. Selim Ölçer’in politik bilinci de TİP sayesinde şekillenir. İlk Doğu mitingi Silvan’da yapılır. Mehmet Ali Aybar’ın “Siz Kürt’sünüz, onun için eziliyorsunuz” sözü, Kürt kimliğinin oluşmasında etkili olur.
Anadili kişinin onurudur. “Kürtçe bilim dili değildir” savlarına karşın, anadilini tanıma, anadilde sağlık hizmeti sunma gibi gerekçelerle Mezopotamya Vakfı’nın kurulmasında ve Mezopotamya Tıp Kongresi’nin düzenlenmesinde aktif yer alır. Kürtlerin, “Başın sıkışırsa sırtını ya sağlam bir arkadaşa ver ya da dağlara,” deyişine uygun bir yaşam sürer. Gerek hekimlik pratiğinde, gerek insan hakları mücadelesinde…
Selim Ölçer’in akrabası olan Yusuf Azizoğlu (1917-1970) Silvan Belediye Başkanlığı, milletvekili, Sağlık Bakanlığı yapmıştır. Silvan’ın yetiştirdiği ilk hekimdir. Sonrasında Selim Ölçer gelir. Pek bilinmez ama sosyalizasyonun uygulayıcılarındandır. Onun Sağlık Bakanlığı (1962-1963) döneminde uygulanmıştır. Azizoğlu’nun müsteşarı olarak çalışan Nusret Hoca (Fişek), anılarında onu dürüst bir devlet adamı olarak anlatır.
Silvan, Ermeni yoğunluğunun olduğu bir ilçe. Bölgede birçok Ermeni köyü vardır. Orada bir şekilde kalmayı başaran, koruma altına alınanlar, yıllarca kimliklerini gizlerler. Nüfus cüzdanlarından İslam yazar. Silvan’da uzun yıllar kent sineması olarak kullanılan yapı, Ermeni cemaatine ait bir kilisedir. 1988 yılında camiye dönüştürülmüş. Bölgede birçok zanaat (dokumacılık, şalcılık), ticaret ve bağcılıkla uğraşırlar. Selim Ölçer’in annesinden dinlediği anekdot, 1915 olaylarını tüm çıplaklığıyla göstermesi açısından önemlidir: “1915’de Ali amcan Muş bölgesinde askerlik yaptı. Oradaki Ermeni köylerini yakarken, ertesi gün askerliği bitiyor. Son akşam gelmiş artık. Saat beşte askerlik bitecek. Son köyü yakarken orada bir kız çocuğuna rastlıyor, bir kız çocuğuna. Komutanına gidip diyor ki, ‘Benim kızım yok, izin verirsen ben bunu öldürmeyeyim, alıp götüreyim kendimle.’ Kimseye anlatmamak kaydıyla onaylıyor komutan…”
Özen B. Demir ve Onur Erden, Dr. Selim Ölçer: “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2025, 272 sayfa.
Eğitim ve meslek yolculuğu
Selim Ölçer henüz 14 yaşında (1962) ayrılır Silvan’dan. Lise, tıbbiye ve uzmanlık eğitimi Ankara’da. Diyarbakırlı olduğu kadar Ankaralı. Dostluğa, barışa, demokrasiye inanan bir Kürt aydınıdır. Siyasi, mesleki mücadelesi Ankara’da. 68 kuşağından. Tıbbiye’de 1970’lerde Fikir Kulübü Başkanlığı yapar. Faşistlerin, dönemin Ülkü Ocakları Başkanı ve Osman Durmuş’un (1999-2002 Sağlık Bakanı) içinde olduğu bir grubun, Ankara Tıp Fakültesi Morfoloji binasına basarak Selim Ölçer’i bir kamyonete bindirip kaçırma hikâyesi var. 60’lardan 2000’lere kadar Ankara. 2000 sonrası tekrar Diyarbakır.
“Sempatizanlık ve aidiyet” olarak kendisini 68 kuşağı içinde 68’in devrimcisi olarak tanımlar. “Öyle yüksek teorik donanımı olan, militanlık yapan bir sosyalist olmadım,” diyerek de ilave eder. Kendisini sosyalizme hayranlık duyan, yönelimi olan, sol değerlere bağlı birisi olarak ifade eder. 68 kuşağı içinde yer almıştır ama 12 Eylül öncesi 78’in militan, örgütlü mücadelesi içinde yer almamıştır. 1977-80 KBB ihtisas dönemi, 1980-84 aynı klinikte şef muavini olduğu, mesleki konularda yetkinleşmeye yoğunlaştığı dönemdir.
Mesleğinde başarılı bir hekimdir. Açık rinoplasti denilen ameliyatı ilk kez kendisinin getirdiğini söyler. 1987 yılında Yugoslavya Zagreb’de bu ameliyatı öğrendiğini, sonra Türkiye’ye getirdiğini ifade eder. Meslek yaşamında hekim olarak yoksulun yanında yer almıştır. 2000’li yıllardan sonra döndüğü Diyarbakır’da açlık sınırında yaşayan yoksul insanlara yardım için kurulan Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği kurucuları arasında yer alır. Dernek 2016 yılında kapatılır. “Terör örgütüne yardım ve yataklık” suçlaması ile yargılandığı dava şu an Yargıtay’dadır.
Genellemelerden kaçınmak gerektiğini bilerek yazıyorum. Doğu toplumlarında duygusallığın öne çıktığını, peşinden sürüklendikleri “kahramanları, liderleri, önderleri” olduğunu söylesek çok da hatalı yargıda bulunmuş olmayız. Bu anlamda Batı toplumları daha rasyoneldir. Bir Kürt aydını olarak Selim Ölçer de, “Ben ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanırım kardeşim. İnanmam. Bizler belki toplumun şöyle veya böyle önderleri olabiliriz, ufak tefek liderleri olabiliriz. Ama toplumun kahramanı, kurtarıcısı, bilmem nesi değiliz,” derken Batılı bir zihin dünyasını görüyoruz. Her ne kadar kendisi abiliği kabul etmese de, o Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarihinde saygın bir yeri olan abilerimizdendir.
Öbür yandan memleketi olan, çok kültürlü, çok kimlikli kadim şehir Diyarbekir’ın kültürel kodlarında da abilik vardır. Şair-yazar Veysel Öngören (1931-98), eski Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana (1940-…), yazar, siyasetçi, hekim Tarık Ziya Ekinci (1934-2024) hekim Mahmut Ortakaya (1938-…), gazeteci, şair Ahmet Arif (1923-91) bunlardan sadece birkaçıdır. O, klasik sol jargondaki şeflik, abilik kültürüne uzaktır. Başkanlık kültürüne, kurtarıcılık anlayışına yatkın değildir. Bu nedenle ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanır. Ama şurası bir gerçektir ki hekim hareketinde; 1986-90 Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı, 1990-95 TTB-MK Başkanı olarak yönetsel sorumluluklar üstlenmiş, TTB tarihinde bir döneme (1980-2000) damgasını vurmuştur. Övgüye ihtiyacı olmasa da, isminin anılması yakın tarih açısından önemlidir. Bu anlamda Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun son dönem genel kurul konuşmalarıyla ilgili bir anekdotu kendisinden dinleyelim: “Her kongrede kalkar, Nusret Hoca’yı (Fişek) över, ‘Erdal Atabek şöyle yaptı’ der. Ata Soyer’leri zikreder… Bir tek defa bile ağzına almaz ismimi… Bu niye zor mesele?”
TTB ve ATO’da iz bırakan dönem
Ortak aklı öne çıkartan, katılımcılığı önemseyen, ortak üretme kültürüne yatkın birisi olarak, bir başkandan çok orkestra şefi gibi ATO’da ve TTB’de yönetsel görevler üstlenmiştir. Dostluğu, yoldaşlığı, birlikte bir şeyleri kurtarmayı önemser. Muhabbet adamıdır. Döneminde hekim mücadelesinde büyük işler başarılmıştır. Ama o, mütevazılığı elden bırakmaz.
80 sonrası ilk memur eylemi, 12 Eylül darbesine karşı ilk çıkış, hekimlerde ilk uyanış, ilk hekim hareketi, beyaz eylemler; onun ATO Başkanlığı döneminde hekimlerin oda çevresinde örgütlenmesiyle olmuştur. Muayene hekimleri bile bu eylemlere katılmıştır. Bakanlık önünde beyaz önlük atmalar, hastanelerde toplu nöbetler, sessiz yürüyüşler (1988)… 90 yıllarda eylem otobüsü ile Numune Hastanesi’nin önüne girmeleri, o dönemi yaşayanlar için hâlâ hafızalardadır. Dinamik, etiğe, sendikalaşmaya, demokrasiye ve insan haklarına sıcak bakan bir TTB’yi güçlü bir ekip olarak birlikte yaratmışlardır.
İskender Sayek’in katkılarıyla ilk kredilendirme kurulu kurulmuştur. Toplum ve Hekim daha canlı hale getirilmiş, Tıp Dünyası yayına başlamış, STED (Sürekli Tıp Eğitim Dergisi) çıkarılmıştır. UDEK (Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu) kurulmuştur. Katılımcılık ve kitleselleşme adına GYK, kol ve komisyonların kurulması, var olan komisyonların aktifleştirilmesi bu dönemdedir. Hekim mücadelesini insan hakları mücadelesinden ayrı düşünmemiştir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kuruluş süreçlerinde yer almıştır.
*Dr. Selim Ölçer (Fotoğraf: TTB/X)
O, meslek odası çalışmalarında dinamik siyaset ile meslek aktivizmini dengelemiştir. Politik ama politize olmayan bir TTB’nin yaratılmasında katkıları büyüktür. Her olayda “hekimler bu işe ne der?” sorusunu aklından çıkarmamıştır. Nusret Hoca’ya olan saygısını, sevgisini her daim ifade eder. Selim Abi ve o döneme damgasını vuran herkesin söylediği “Nusret Hoca TTB’nin çok önünde bir insan” olmasıdır. Bir generalin oğludur ama gerek 12 Mart’ta gerek 12 Eylül’de darbecilere karşı durmuştur. Sosyalizasyonun mimarı, duayen bir hekim olarak idam cezasına ve işkenceye karşı tutumundan dolayı yargılanmıştır (1985).
Selim Ölçer; mecburi hizmet, uzmanlık ve meslek yaşamında onun öğretileriyle hekimlik yaptığını söyleyerek ona olan saygısında kusur etmez. 1986-90 yıllarında ATO çevresinde “çağdaş hekimler” olarak örgütlenen, daha mücadeleci, dinamik bir ekip ED-TTB’nin (Etkin Demokratik TTB / 1990) nüvesini oluştururlar. Ata Soyer’in mizahi anlatımıyla ekip; 68’den arta kalan, 78’den ucuz yırtan, 80 sonrası mezun olup hekimlik yapmak isteyenlerdir. “Nasıl bir TTB tartışmasına giriş” başlığı altında bir metinle ilkelerini, çizgilerini, yaklaşımlarını ortaya koyarlar. Nusret Hoca başkanlığındaki mevcut yönetim “Gerçekler bilinmeden hayal bile kurulamaz” adlı bir metinle tartışmaya katılır. Daha genç ve dinamik olan Selim Ölçer ekibi bir heyet oluşturarak (Selim Ölçer, Şükrü Hatun, Okan Akhan, Füsun Sayek, Eriş Bilaloğlu, Recep Akdur) “Sensiz bir şey yapmak istemiyoruz, lütfen beraber girelim listeye” diyerek hocanın evine kadar gidip ikna etmek için çaba gösterirler. Nusret Hoca “Ben sizinle ortak programa girmem, ben sokak politikacılarıyla çalışmam” diyerek ayrı listeyle seçime girer. Sonuçta 7 kişilik TTB-MK’ye; Nusret Hoca’nın listesinden kendisi ve oğlu Gürhan Fişek, diğer listeden Selim Ölçer, Recep Akdur, Füsun Sayek, Eriş Bilaloğlu, Ata Soyer girer.
Kitap; Selim Ölçer’in emeğini, mücadele tarzını, TTB’ye katkılarını gelecek kuşaklara, genç hekimlere ve topluma aktarması bakımından, ayrıca TTB’nin yakın tarih hafızası açısından önemli bir kaynak. Yakın tarihi yazmak, bir noktada yakın gelecekle konuşmaktır. Bu hafızayı ortaya çıkardıkları ve akıcı bir nehir söyleşisi gerçekleştirdikleri için Özen Demir ve Onur Erden’e teşekkürler. Kaleminize sağlık.
Hekim ve hukukçu. 1991 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017 yılı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2004 yılı Türkiye Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Kamu Yönetimi Yüksek...
Hekim ve hukukçu. 1991 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017 yılı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2004 yılı Türkiye Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Kamu Yönetimi Yüksek Lisansı, 2018 yılı Okan Üniversitesi Sağlık Yönetimi Yüksek Lisansı mezunu. 2020 yılında Mersin Barosundan avukatlık ruhsatı aldı. Aktif avukatlık yapmadı. 1998-2008 yılları arasında Mersin Tabip Odasında 4 dönem yönetim kurullarında yönetsel sorumluluklar aldı. 2020-24 TTB-Yüksek Onur Kurulu üyesidir. “TTB’ye Adanmış Bir Ömür: Dr Mahmut Ortakaya” kitabının yazarı.