“Hekimlerin özlük hakkı için pek çok eylem yaptık, doğrudur. Bu eylemler hastaya zaman ayırma, basın toplantıları ve açıklamaları, muhtelif öneriler, sendikalaşmak için memur sendikalarının kurulması için çabalar, aktif olarak bunların içinde yer almak gibi birçok unsur içeriyordu. Ama günün sonunda diyebilirim ki, biz özlük haklarımız için en çok sokağı kullandık. Neredeyse altı ayda bir, senede bir yürüyüş yaptık. Hekimlerin özlük hakları ve mesleki şartları için. Bu yürüyüşlere katılımlar hiç de fena değildi. Hep iyi sevideydi. Ama nedense, bir kez, o da Turgut Özal döneminde maaşlarımıza yapılan yüzde yüz zammın dışında önemli ölçüde bir kazanımımız olduğunu söyleyemem. O kadar kullandık, o kadar uğraştık ama başarılı olduğumuzu söyleyemem. Özlük hakları bağlamında birtakım başarılar veya çözümler elde edebilmek için yaptığımız mücadele hep sonuçta bir şekilde akamete uğradı.”
Yukarıdaki metni, “Dr. Selim Ölçer: Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım” adlı kitaptan alıntıladım.
Kitap, Özen B. Demir ve Onur Erden’in Dr. Selim Ölçer ile yaptığı, iki bölümden oluşan uzun bir söyleşiden oluşuyor. Ayrıca, Dr. Şükrü Hatun ve Dr. A. Selçuk Mızraklı’nın sunuş yazıları ile 2013 yılında Vecdi Erbay’ın Ölçer’le yaptığı bir başka söyleşi de yer alıyor.
İletişim Yayınları’nın “Sol Bellek” dizisi kapsamında yayımlanan bu kitap, sadece Dr. Selim Ölçer’i tanımakla kalmayıp, aynı zamanda Türkiye’nin uzun ve zorlu bir dönemine dair bellek tazelemenizi de sağlıyor. Kitabı okudukça, bilmediğiniz pek çok şeyi öğreniyor, bazı konular üzerine yeniden düşünmeye başlıyorsunuz.
Kitabın arka kapağından:
“Selim Ölçer, '68’li bir hekim. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi (MK) Başkanlığı yapmış bir hekim hareketi eylemcisi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) kuruluşuna emek vermiş bir insan hakları savunucusu. Kürt kimliğinin tanınma mücadelesine bir toplum önderi -ve bir- muhabbet adamı. Silvan’dan başlayıp Ankara’da tıp fakültesi, Tatvan’da mecburi hizmet, Ankara Numune Hastanesi ve tabip odaları üzerinden, 2000 yılından beri Diyarbakır’da süren dopdolu bir hayat…”
Evet, kitap elinizde akıp giderken, yalnızca Dr. Selim Ölçer’in yaşamına değil, ülkenin toplumsal ve politik geçmişine de tanıklık ediyorsunuz. Ölçer, anlatımında oldukça samimi; hem öz eleştiri yaparken hem de birlikte mücadele ettiği insanları anlatırken içten bir dil kullanıyor.
1948’de Silvan’da doğan, 1962’de lise eğitimi için Ankara’ya gelen, 1972’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Ölçer, öğrencilik yıllarında iki arkadaşıyla birlikte Sosyalist Fikir Kulübü’nü kurdu. Mecburi hizmetini Tatvan’da yaptı, ardından 1977-1980 yılları arasında Ankara Numune Hastanesi’nde Kulak Burun Boğaz (KBB) ihtisası yaptı ve uzun yıllar burada şef muavini olarak çalıştı. 1993 yılında Türkiye KBB Vakfı’nın kurucularından biri oldu. 2000 yılında memleketi Diyarbakır’a döndü ve 2004’te emekli olmasına rağmen mesleğini icra etmeye devam etti.

Dr. Şükrü Hatun’un sunuş yazısından bir alıntı:
“O yıllarda içinde birçok insanın olduğu, bir tür beraberce büyük bir halaya durduğu sıra dışı bir topluluktuk ve beraber soluk alıp veriyorduk diyeceğimiz kadar birbirimize yakındık ama bu topluluğun kalbi Selim Abi’ydi. Belki daha doğrusu ve onun tercih edeceği şekilde söylersem ‘Hepimiz birlikte atan büyük bir kalptik.”
Dr. Selim Ölçer, 1986-1990 yılları arasında Ankara Tabip Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı, 1990-1995 yılları arasında TTB Merkez Konseyi Başkanı, 2000-2003 yılları arasında ise TİHV Genel Sekreteri olarak görev yaptı. Ölçer, hekim ve insan hakları mücadelesinde uzlaşmacı kimliğiyle öne çıkarak çalıştığını belirtip ekliyor:
“Kavga-dövüşü benimsemedim, hep uzlaşmacı, hep barıştırıcı kimliğimi kullandım, öyle öne çıktım. Bunu ‘böyle yapayım, iyi olur’ diye yapmadım. Ben böyle bir insanım çünkü ya…”
1995 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili adayı olan Ölçer, Diyarbakır’da Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ile Mezopotamya Vakfı’nın kurucuları arasında da yer aldı.
Kitabın 246. sayfasından bir alıntı:
“Velhasıl ben çok iyi şeyler de yaşadım, çok sıkıntılara da tanık oldum. Ama genel olarak iyi bir hayat yaşadığımı söyleyebilirim. Üzüntülerimle, sevinçlerimle… Zaten hayat tam da böyle bir şey değil mi? Kuşkusuz, ben de bir insanım. Hatalar yapmış olabilirim. Kimilerini üzmüş, kimilerini kırmış olabilirim. Kimilerine karşı ayıp da işlemiş olabilirim. Ama inan, hiçbir zaman asla bilinçli bir biçimde ben kimseye zarar vermedim, vermemeye çalıştım. Kimseyi kırmamaya çalıştım. Yalan söylemedim. İnsanların duygularını, ekonomik durumlarını asla ve kat’a sömürmeye çalışmadım. Bunları yaparken hep, işte o 68’deki inandığım şeylerle ayakta kalmağa çalıştım.
“Ben hala ‘o’yum aslında, biliyor musun? 68’in devrimcisiydim (…) Ben hep 68’in naifliğiyle hala ayakta duruyorum. Biz hayata çok güzel baktık. 68’in o naif, o insanları kırmayan, kavga dövüşe, şiddete, zulme eziyete karşı duran insanların, o devrimci naif tarafını hala kendi içimde taşıyorum (…) O zaman da demiştim, ‘Kahramanlıklara ve kahramanlara karşıyım,’ diye. Yani ben sadece kahramanlıklara ve kahramanlara inanmamakla kalmıyorum, aynı zamanda karşıyım.
“Eğer bir toplum kahraman üretiyorsa orada bir problem vardır. Orada insanların canını sıkan bir şey vardır. Yani onun için, mümkün olduğunca bu toplumda beraber, ortak, dayanışma içinde bir barış ikliminin kurulması ve yaşatılabilmesi için kendimce bir yaşam sürdüm. Ne kadar becerdim, bilmiyorum. Sürçülisan edip kimilerini kırdıysak, kimilerini üzdüysek de affola.”
Dr. Selim Ölçer kitabı, bellek tazelemek için önemli bir araç.
(ŞD/VC)