“Yaşayan Diller ve Lehçeler” Dersi ve Anadilinde Eğitim Hakkı
İlkokul ve ortaokulda haftada iki ders saati “Yaşayan Diller ve Lehçeler” dersi alan öğrenciler bu cümleyi kuracaklar “Anlıyorum ama konuşamıyorum”. Ve bir süre sonra anlamak yetmeyecek, konuşmak, yazmak ve üretmek isteyecekler.
Türkiye konuşulan anadiller “Yaşayan Diller ve Lehçeler” adlı seçmeli derslerle yeni nesillere ne kadar öğretilebiliyor?
Haftada iki ders saatinde verilen bu eğitimin etkin olabilmesi mümkün mü? Anadilinde eğitim hakkı mücadelesi sonunda 2012-2013 eğitim döneminde başlayan seçmeli dersler, bu topraklarda Türkçenin tek dil olduğuna dair arkaik inadın kırılması için bir başlangıçtı. Anadilinde örgün bir eğitim için alınması gereken uzun bir yol olduğu açık.
Milli Eğitim Bakanlığı 2013-2014 eğitim döneminde seçmeli anadili dersi alan öğrenci sayısını 53 bin olarak açıklamıştı, 2014-2015 eğitim öğretim yılının ilk döneminde öğrenci sayısı geçen yıla oranla yüzde 45 artarak 85 bine ulaşmıştı. 2015-2016 dönemi için henüz veri açıklanmadı. 2014’da Yaşayan Diller ve Lehçeler dersi için 17 öğretmenin ataması yapıldı, Aralık 2015 atamalarında bunlara 9 öğretmen daha katıldı. 2017 Şubat atamalarında 2 Kurmançi ve 1 de Zazaki öğretmen kadrosu açıldı. Bu öğretmenler Van, Hakkari, Bingöl, Siirt, Mardin, Diyarbakır, Ağrı, Batman, İstanbul’da görev yapıyor. Açık kalan dersler ise sözleşmeli öğretmenlerle yürütülüyor. Her yıl MEB seçmeli derslerin seçiminin bitiminin ardından gerekli okullara sözleşmeli öğretmen kadrosu açıyor.
Bir seçmeli derse sınıf açılması için en az 10 öğrencinin başvuru yapma şartı aranıyor. Bu durum en çok Abhazca, Adigece, Lazca, Gürcüce dersleri için sorun teşkil ediyor. Çünkü Kürtçe ve Zazaki için 10 öğrenci başvurusu özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde çok zor olmazken, diğer dillerde nüfus ülkenin değişik bölgelerine yayıldığı için zor oluyor. Bu neden seçmeli anadili dersi açılması için yeter sayının 5’e indirilmesi talebi var.
2016 Aralık ayında Milli Eğitim Bakanlığı Boşnak ve Arnavutlardan gelen talep üzerine 2017-2018 eğitim döneminde bu dilleri de seçmeli ders programına aldı. Bu dersin eğitmenlerini ise Trakya Üniversitesi yetiştirecek.
Ama işin doğrusu Yeni nesillerin en azından anadilinin ne olduğunu kavraması açısından “Yaşayan Diller ve Lehçeler” gibi bir dersin seçmeli dersler listesinde olmasının bile hala önemli olduğu günler yaşıyoruz. Oysa Anadilini öğrenmek ve anadilinde eğitim görmek uluslararası sözleşmeler tarafından güvenceye alınan haklardır. Yasak savmak babından verilen seçmeli derslerin “anadilinde eğitim hakkı” talebini engellemesi mümkün görünmüyor. Çünkü ilkokul ve ortaokulda haftada iki ders saati “Yaşayan Diller ve Lehçeler” dersi alan bu öğrenciler şu bildik cümleyi kuracaklar “Anlıyorum ama konuşamıyorum”... Ve bir süre sonra anlamak yetmeyecek; konuşmak, yazmak ve üretmek isteyecekler.
* Manşet: Türkiye'de konuşulan dillerde "Anlıyorum ama konuşamıyorum" ve anadiline özgürlük yazılarından kolaj.
***
bianet olarak 2012'den bugüne bu topraklarda konuşulan anadillerinde her 21 Şubat Anadili Günü için farklı temalarla anadili konuşma ve eğitimini alma hakkının önemine dikkat çekmeye çalıştık. Bu yıl anadilinde üretmeyi, anadilini hayatın çeşitli alanlarına sokulmasının önündeki engelleri ve eğitimini konu edindik.
Başak Canpolat, Türkiye'nin asimilasyoncu eğitim politikasına dil eğitimi üzerinden irdeledi.
BİA Kürdi editörü Murat Bayram, Türkçe - Kürtçe çevirmenliğine başlama hikayesini yazdı.
Serdar Korucu, güzel yazı sanatları arasında gösterilen Ermenilerin Kuş Yazısı, Tırçnakir'ini tanıttı.
Urartuca'nın gönüllü temsilcisi Mehmet Kuşman, unutulan bir dilin son okuyan-yazanı olmayı Zeynep Turgut'a anlattı.
21 Şubat Anadili Günlerinde bianet'in çalışmaları
2012 – Türkiyelilerin anadilleri
2012 Anadili Günü’nde bianet yazarları anadillerinin kendileri için ne anlama geldiğini yazmıştı, anadillerinde, kendi alfabelerinde.
O gün siteye girenler ya hiç bilmediği, ya aşina olduğu, ya da özlediği alfabelerle yazılmış kişisel anekdotlar, öyküler, değerlendirmeler okudu. Tam 22 dilde.
2013’te dillerin şarkıları, türküleri söylendiği sürece de varlıklarını devam ettireceğini hatırlatmak istedik ve Anadili Günü’nü müziğin diliyle kutladık. 14 dilde şarkılar, türküler ve Türkçe hikayelerini yayınladık.
2015’te gülmeye ve kahkaha atmaya ihtiyacımız olduğunu düşündük, Türkiye’de yaşatılan, konuşulan, rüya görülen dillerin fıkralarını derledik. Türkçenin Temeli, Fadimesi, Nasrettin Hocası varsa Doğu Ermenicesinin de Abaranlısı var, dedik. Tabii cinsiyetçi, ayrımcı, ötekileştirici olana gülmeme kararı aldık. 18 dilde fıkralar ve şakalar yayınladık.
Gazeteci. Üniversite yıllarında Abra ve Patika adlı dergilerin yayınlanma süreçlerinde yer aldı. Bir süre Sol Yayınları'nda editörlük yaptı. Gazeteciliğe GazetePazar'da başladı; ardından Hürriyet gazetesinde çalıştı....
Gazeteci. Üniversite yıllarında Abra ve Patika adlı dergilerin yayınlanma süreçlerinde yer aldı. Bir süre Sol Yayınları'nda editörlük yaptı. Gazeteciliğe GazetePazar'da başladı; ardından Hürriyet gazetesinde çalıştı. Daha sonra Habertürk - Yarın gazetesi, Picus Edebiyat Dergisi'nde, Sabah ve Habertürk dergi gruplarında çalıştı. ODTÜ, Siyaset Bilimi mezunu. 2011 - 2019 yılları arasında bianet haber sitesinde eş yayın yönetmeni olarak çalıştı
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Onursal Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı, dün akşam (16 Nisan) saatlerinde cezaevinden tahliye edildi.
Yaklaşık 9 yıldır, 2017 yılından beri, Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutulan Kozağaçlı’nın şartlı tahliye zamanı gelmişti; ancak İdare Gözlem Kurulu kararı bekleniyordu.
Tahliye olduktan sonra İstanbul Barosu’na giden Kozağaçlı, burada yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Bugün, öğleden sonra, beni hiç sebepsiz, çıkınca kapının önüne koydular. Bir otobüs durağına bıraktılar, üç parça naylon torbamla birlikte. Otobüs durağında bir süre oturdum, jandarma arabası gittikten sonra. Uzun süredir ilk defa açık havaya çıkıyorum. Birilerini aramalıyım, telefon bulmalıyım, diye düşündüm. Ama vakit de daha erken, bir parça tadını çıkarayım dedim. Bu sırada yaklaşık 200 kadar genç insan ‘bana çarptı’. Beni aralarına aldılar ve sanki benim için yapılmış bir törenin arasına düştüm.
Altı genç ve mücadeleci insan da tahliye olmuştu bugün, onlara denk geldim. Onların çiçekleriyle fotoğraf çektim. Ama sağ olsunlar, benimmiş gibi yaptılar. Hepsiyle kucaklaştım ayrı ayrı. Tahliye olanları karşıladım, onlara takıldım Nasıl dışarıda olmak, güzel bir duygu mu, diye. Onlar da bana sarıldılar. Şunu söyleyip bitireyim, herkesi gördüğüm için çok mutluyum. Bugün başıma gelen her şey çok güzel.”
Uzun yıllar çeşitli insan hakları davalarında görev aldı. ÇHD Başkanlığı da yapan Kozağaçlı, Soma Davası'nın yanı sıra, HES ve çevre karşıtı eylemlere katılan yurttaşların, iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerin ve sendikal mücadele yürüten işçilerin avukatlığını yaptı.
Avukatlık mesleğini sadece adliyelerde değil, aynı zamanda toplumun vicdanında da sürdürdüğünü savundu.
13 Kasım 2017’de “DHKP/C terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla gözaltına alınarak tutuklandı, hakkında 12 yıl hapis cezası verildi.
İstanbul Anadolu Adliyesi'nde 17 Nisan’da görülecek duruşmaya çağrı yapan HEVİ LGBTİ+ Derneği: "Cinayetin nefret suçu kapsamında değerlendirilmesini talep ediyoruz."
Homofobik nefret cinayeti sonucu 2008 yılında hayatını kaybeden Ahmet Yıldız'ın ölümüne ilişkin davanın 41. duruşması 17 Nisan 2025’te saat 12.00’da İstanbul Anadolu Adliyesi 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Yıldız’ın katilinin hâlâ yakalanmamış olması ve davanın zamanaşımına uğrama tehlikesine dikkat çeken Hevi LGBTİ+ Derneği, demokratik kitle örgütleri ile hak savunucularını duruşmayı izlemeye ve süreci görünür kılmaya çağırdı.
“Ahmet Yıldız’ın öldürülmesinin üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen katil hâlâ bulunmamış ve yargı süreci adaletin sağlanmasından uzak bir şekilde devam etmektedir. Ahmet’in katilinin halen yakalanmamış olması, davada onlarca savcı ve hâkim değişmesine rağmen kayda değer bir ilerleme sağlanamaması ve davanın zaman aşımına uğrama tehlikesi, adaletin nefret suçlarıyla mücadeledeki yetersizliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
“Adaletin tecellisi için sürecin şeffaf ve etkili biçimde yürütülmesini, sanığın bir an önce yakalanmasını ve cinayetin nefret suçu kapsamında değerlendirilmesini talep ediyoruz.
“Ahmet Yıldız davası, yalnızca bir cinayet davası değil; Türkiye’de LGBTİ+ların yaşam hakkı, güvenliği ve adalete erişimi açısından sembolik bir dava niteliği taşımaktadır. Bu sebeple tüm demokratik kitle örgütlerini, meslek odalarını, baroları, siyasi partileri, milletvekillerini ve hak savunucularını duruşmayı izlemeye ve süreci görünür kılmaya davet ediyoruz.”
Ne olmuştu?
26 yaşındaki Marmara Üniversitesi Fizik Bölümü son sınıf öğrencisi Ahmet Yıldız, ailesine eşcinsel olduğunu açıklamasının ardından ölüm tehditleri almaya başlamış ve öldürülmesinden yaklaşık üç ay önce ailesi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
Ahmet Yıldız, 15 Temmuz 2008 tarihinde babası Yahya Yıldız tarafından ateşli silahla öldürüldü.
Olay esnasında bir başka kişi de yaralandı. Naaşı ailesi tarafından alınmayınca Kimsesizler Mezarlığına defnedildi.
Yaralanan kişinin şikâyetinin ardından 8 Eylül 2009'da başlayan dava süreci, 40 duruşma görülmesine rağmen sonuçlanmadı. 2012'de hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkarılan firari sanık Yahya Yıldız ise hâlâ bulunamadı.