18 Kürt gazetecinin davası | Bu iddianameyle halka sansür uygulanıyor
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada gazeteciler Ömer Çelik, Mehmet Ali Ertaş, Serdar Altan, Mehmet Şahin ve Zeynel Abidin Bulut savunma yaptı. Duruşma yarın devam edecek.
Diyarbakır'da 15'i tutuklu 18 gazetecinin yargılandığı davanın ilk duruşması Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, gazetecilerin avukatı Resul Temur, gazetecilerin iddianamesini hazırlayan soruşturma savcısının mahkeme üyesi ile evli olduğu olduğunu söyledi ve reddi hakim talebinde bulundu. Mahkeme başkanı avukat Temur'un talebini reddetti.
Ayrıca mahkeme başkanı, duruşma salonunda PC ve telefon kullanılmayacağını kullananları salondan çıkaracağını söyledi. Bu karar salondaki gazetecilerden itirazlar yükseldi.
Altan: Biz tüm ezilenlerin sesi olduk
Daha sonra iddianamenin özeti okundu, ardından tutuklu gazeteci DFG Eşbaşkanı Serdar Altan Kürtçe savunma yaptı.
1 saat 45 dakika savunma yapan Altan, Osmanlı’dan bugüne basına yönelik baskıları anlattı. 6 Nisan 1909'da öldürülen Hasan Fehmi'yi hatırlatan Altan, bu coğrafyada gazetecilerin geçmişte de tehdit altında olduklarını söyledi.
Kürt basına yönelik baskıların tarihsel sürecine değinen Altan, ilk Kürt gazetesi Kürdistan gazetesinin de sürekli baskı altında olduğunu belirtti. Altan, "O gün Kürtleri ve basınını kabul etmeyenler bugün de kabul etmiyorlar" dedi.
"AKP döneminde baskı arttı"
Özgür Gündem, Özgür Ülke gibi Kürt basının mihenk taşı olan gazetelerin sürekli baskı altında olduğunu vurgulayan Altan, şunları söyledi: "AKP döneminde basın yönelik baskılar çok daha şiddetlendi. AKP döneminde Kürt sorununu dile getiren sadece Kürt gazeteciler değil, Merdan Yanardağ gibi gazeteciler de tutuklanıyor. Kürt sorununu dile getiren birçok gazeteci tutuklanıyor. Biz onlardan sadece bir kaçıyız. AKP döneminde baskılar bununla bitmedi, Tatvan’da gazeteci Sinan Aygün saldırdılar.
"Onlarca gazeteciye dava açıldı, yüzlerce gazeteci sürgüne gitmek zorunda kaldı. RTÜK, demokrasi kılıcı gibi televizyon kanallarının başında sallanıyor. Oysa özgür basın özgür toplumun sigortasıdır. Özgür basın olmasa zorbalar kadın ve çocuk katilleri istismarcıları artar. Özgür basın olmasa yer yüzünde kötülükler artar. Özgür basın hiçbir zaman hakikatten taviz vermedi. Biz objektif yayıncılık yaptık, yandaş olmadık, kimseye taraf olmadık. Biz emekçilerin, ekolojistlerin, Kürtlerin ve tüm ezilenlerin sesi olduk."
"Bu sıradan bir operasyon değil"
Gözaltına alındıkları 8 Haziran 2022’yi hatırlatan Altan, savunmasına şöyle sürdürdü: "Bizler 8 Haziran 1992'de Hizbullah tarafından katledilen gazeteci arkadaşımız Hafız Akdemir’i anmak için hazırlık yaparken haksız şekilde gözaltına alındık.
"Bizim gözaltına altına alındığımız günün arkadaşımızın ölüm yıl dönümü olması operasyonun özel olduğunun göstergesidir. Bu operasyon sıradan bir operasyon değil. Özel bir savcı görevlendirdiler. Gözaltı süremiz 8 güne çıkarıldı, dosyaya gizlilik kararı getirildi, bir ay boyunca kurumlarımızda karakol kuruldu. Bütün gazetecilerin kullandığı, bizlerin de kullandığı gazetecilik materyalleri suç unsuru olarak iddianameye konuldu.
"Bu iddianame cevap vermeye değer değil"
"Kimse ne ile suçlandığımızı söylemedi, bu başlı başına sorun ve başka bir ceza. Bu iddianame cevap vermeye değer değil, resmen insan aklıyla oynuyor. Kafa karışıklığına yol açmaya çalışıyor. İddianamenin durumu ortada suç yok kanıt yok. 10 ay boyunca bizi suçlamak için kanıt aradılar, gözaltında bulamadılar, sonra gizli tanık buldular.
"Gizli tanığın buraya getirilmesini istedik getirmediler. Savcı çelişkili bir iddianame hazırlamış kendi açımdan bakıyorum iddianameye daha fazla şaşırıyorum. Örgüt üyesi olduğum söyleniyor ama buna dair tek bir kanıt yok.
"Biz sizin karşınıza hesap vermeye değil hesap sormaya geldik. Bizi 13 aydır sevdiklerimizden, sokaktan, mesleğimizden neden uzaklaştırdınız?"
Altan'ın savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.
Verilen aradan sonra meslek örgütleri adliye önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada Yeşil Sol Parti ve CHP milletvekilleri de konuştu.
Çelik: Program yapmak suç mu?
Aranın ardından duruşma, tutuklu gazeteci Ömer Çelik'in savunmasıyla devam etti. Çelik Kürtçe yaptığı savunmasında şunları söyledi:
"Biz bu suçlamaları kabul etmiyoruz. İddianamede geçenlere değinmek istiyorum. Program yapmak suç mu? Dosya savcısı etnik ifadesini ön plana çıkarmış. Altı programın tamamı Kürt sorununa ilişkin tartışmalardan ibaret.
"Savcıya göre anadilde program yapmak suç. Oysa bu uluslararası bir hak. Erdoğan'ın Abdullah Öcalan'a ilişkin söylediği bir cümleyi HDP milletvekili Ömer Öcalan'a sormak suç olarak gösterilmiş. Bu vekil halen Meclis'te ve bir soru nasıl suç olabilir? Çok sayıda programım var ama altısı suçlama konusu yapılmış. Bir çoğu da Türkiye siyasetinde yer alan konular. Türkiye'de birçok siyasetçinin katıldığı bir program nasıl suç olur?
"Savcı, bu soruların talimatla olduğunu iddia ediyor ama bunun somut kanıtını ortaya koymuyor. Savcı iddiaları ortaya koyuyor fakat ispatlamıyor talimat aldığımıza dair de kanıt yok.
"İktidar Kürt sorunun konuşulmasını istemiyor"
"Bir gazeteci olarak programı kendim hazırlıyorum sunumdan içeriğe kadar. İddia makamı Kürt halkının sorunlarına dair konuları konuklarımla konuşmamdan rahatsız oldu. İktidar Kürt sorunun konuşulmasını istemiyor. Savcı bu programları suç diye lanse ederken çözüm sürecinde herkes bu konuları konuşuyordu bunlara da suç mu diyecek!
"İktidarın bazı isimleri Öcalan'a lider dedi Yalçın Akdoğan Öcalan'ın danışman olduğunu söylemişti bazı sorunların çözümünde Sadullah Ergin mesela, Abdullah Öcalan'ın fotoğrafını PKK bayrağını suç olmaktan çıkardık demişti. Hilal Kaplan ve Nihal Bengisu Karaca gibi isimler de Öcalan'la ilgili konuştu yazdı.
"Beraat ettiğim fotoğraf dosyada"
"Çözüm sürecindeki bazı gazeteciler bugün tam tersini söylüyor. Kürt sorununu açıkça dile getirmek bugün de suç oldu. Dün bunları söyleyen gazeteciler yargılanmazken biz neden yargılanıyoruz?
"Haberin suç olup olmadığı iktidara göre mi değişecek? Gazetecilik onurunu savunuyoruz. Onlar da bunu yok etmek istiyor mahkemeler de buna hizmet ediyor. İddianame zaten hukuki değil. Sadece şunu söyleyeceğim, 2015'te Sur'da çektiğim bir fotoğraf ulusal ve uluslararası medyada paylaşıldı şimdi suç oldu aynı fotoğraf yüzünden daha önce yargılandım ve beraat ettim.
"Gazeteciliğin yargılandığı bir dava"
"Haberlerim suç olarak konulmuş. Kabul etmiyorum. İddianamede yasaklı olduğu iddia edilen kitaptan söz ediliyor kitap yasaklı listesinde yok. Evimde 40 yasaklı kitap olduğu iddia edilmiş ama hangi kitaplar olduğu yazılmamış.
"İş arkadaşlarımla görüşmem gayet doğal olmasına rağmen suç olduğu iddia edilmiş. Bu yargılama gazetecilerin ve gazeteciliğin yargılandığı bir dava. Son sözüm de hakikati görebilmek için gözlerimizi yıkamamız gerekiyor."
Bulut: İçi boş iddialarla karşı karşıyayız
Çelik'in ardından Zeynel Abidin Bulut savunmaya yaptı. Kürtçe savunma yapan Bulut, şöyle konuştu:
"Bugün gazetecilik faaliyetlerimiz yargılanıyor. Anayasal bir hak olan haber alma hakkı kısıtlanıyor. Televizyon programlarımız ve haberlerimiz suç sayılıyor.
"Anayasa'nın koruma altına aldığı gazetecilik faaliyetlerimiz nedeniyle yargılanıyoruz. Anayasa'yı koruması gereken yargı bunu yapıyorsa biz nereye başvuracağız?
"Biz bu coğrafyada hukuk sınırları çerçevesinde faaliyet yürütürken dava açılıyorsa biz nereye başvuracağız? Bugün bu coğrafyada gerçekleşen olaylara ilişkin tartışmalar yürütüyor, yorumluyor, analiz ederek halka iletiyoruz.
"Bu bizim görevimiz ve hukuk kapsamında güvence altına alınmıştır. Bu faaliyetlerimiz havuz medyasında gerçekleştirilseydi asla yargılanmayacaklardı. Kürt gazeteci olunca durum değişiyor. Bu çifte standardın bir göstergesidir.
"Arkadaşlar dile getirdi bu iddialar kabul edilebilir değil. Hepsi gazetecilik faaliyeti, Kürt gazeteciler olmasa Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz Roboski gibi birçok katliam ortaya çıkmayacaktı. Kürt gazeteciler sayesinde bunlar karanlıkta kalmadı. Bu durum iktidarı ve devleti rahatsız etti. Çünkü onların yaptıklarını ortaya çıkardı."
Ertaş: Kürt halkının değerleri yargılanıyor
Diğer gazeteciler gibi Kürtçe savunma yapan Mehmet Ali Ertaş ise; savunmasında baskılara değindi ve şöyle dedi: "Ben evrensel gazetecilik kriterlerine göre mesleği yapıyorum. Yaptığım programlar kamuoyuna açıktır. Bu da düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.
"Anadilde Kürtçe yayın yapan Xwêbun gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak gözaltına alınarak tutuklanmam Türkiye için bir utançtır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Uluslararası seyahatlere çıktığında koltuğunun altına Kürt gazete alarak Türkiye'de demokrasi olduğunun kanıtı olarak gösteriyor. Ancak biz Kürtçe yayın yapan gazeteden dolayı örgüt üyesi olarak yargılanıyoruz. Bu bizde şaşkınlık yaratıyor.
"Katledilen arkadaşlarımızın fotoğraflarının iş yerimizde, evimizde bulunulması suçlama konusu yapılmış. Bunları asmak kadar doğal durum olamaz. Basın kartımız dahi suç delili olarak gösteriliyor. Bu iddianame gazetecilerin ve özgür basının yargılandığı bir iddianamedir. Bu iddianame haber yaymayı engelleme, gazeteciye ve halka sansür uygulama iddianamesidir."
Şahin: Öğretmenlik elimden alındı, gazeteci oldum
Ertaş’tan sonra gazeteci Mehmet Şahin Kürtçe yaptığı savunmada “Ben bugün annemin diliyle buradayım” dedi ve ekledi:
“26 yıl önce burada öğrenciyken annem hastalandı. Doktora gittik ve tercümanlık yapmamı istediler. Annem, bana kadınlara özel bir hastalığı olduğunu söyleyemedi ve tedavi olmadı. Maalesef hayatını kaybetti. Bugün annemin diliyle buradayım.
“Bu topraklar, insanlığın beşiği olan kadim bir coğrafya. Ancak bugün basın özgürlüğü ve Kürt halkının sesi yargılanıyor. Tarih bu haksızlığı görüyor. Biz aydınlık ve demokrasi savunucuları olarak tarihteki yerimizi alacağız.
“15 Temmuz darbe girişiminden sonra, 26 yıllık öğretmenlik mesleğim elimden alındı ve gazeteci oldum. Kürt gazeteciler, her zamanki gibi baskı altında. İddia makamı, Kürt gazeteciliğin tasfiyesi görevini omuzlarına almıştır.
"Hakkımdaki iddiaların hepsi yorum"
“Bizi tutuklayanlar, bizim için bir suç oluşturmak zorunda kaldılar. 10 ay boyunca bu suçu oluşturmak için uğraştılar. 399 gün sonra hakim karşısındayız. Bu büyük bir haksızlık. Bu iddianameyi hazırlayan makamın, bir suçumuz olmadığını bilmesine rağmen çalışmalarımızı suç olarak nitelendirdiği açık.
“Hakkımdaki iddiaların hepsi yorum ve kanaat. Somut bir kanıt yok. İddianame ile sonuç kısmındaki ifadeler arasında uyuşmazlık var. Hukuk dışı yöntemlerle elde edilen 'kanıtlarla' yapılan bu yargılamayı ve iddianameyi okumaktan utanıyorum.
“Kürt sorunu yüz yıldır var ve dünün, önceki tarihin sonuçları niteliğindedir. Kürt basınına yönelik tasfiye çabalarını anlamak için tarihe bakmak gerekir.”
Şahin'in savunmasının ardından mahkeme başkanı, duruşmaya yarın (12 Temmuz) etmek üzere ara verdi.
Basın örgütleri duruşmada
Duruşmayı, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın-İş Ankara Temsilcisi Turgut Dedeoğlu, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Eş Direktörü avukat Veysel Ok, Uluslararası Basın Ensitütüsü'nden (IPI) Engin Deniz İpek, PEN Norveç Türkiye masası sorumlusu Caroline Stockford, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Amsterdam Law Clinics üyesi avukatlar, Diyarbakır Barosu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) takip ediyor.
Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekilleri Cengiz Çandar, Adalet Kaya ile CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer de duruşmayı takip edenler arasında yer alıyor.
Ne olmuştu?
8 Haziran 2022'de evlere ve çalıştıkları kurumlara düzenlenen operasyonlarda 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alınmıştı.
Mezopotamya Haber Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, JinNews Haber Müdürü Safiye Alagaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı Serdar Altan, Xwebûn gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Ömer Çelik, Neşe Toprak, Mehmet Şahin, Zeynel Abidin Bulut, Elif Üngör, Remziye Temel, Suat Doğuhan, Lezgin Akdeniz, İbrahim Koyuncu, Abdurrahman Öncü, Ramazan Geciken ve Mazlum Güler bir haftalık gözaltı sürecinden sonra 16 Haziran 2022'de tutuklanmıştı.
Gözaltına alınan gazetecilerden Gülşen Koçuk, Kadir Bayram, Mehmet Yalçın, Esmer Tunç ve Feynaz Koçuk ile gazetecilerle birlikte alınan İhsan Ergünlü ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.
JİNNEWS Müdürü Safiye Alağaş, ajansın editörlerinden Gülşen Koçuk, eski basın çalışanı Feynaz Koçuk ve sokak röportajına katılan İhsan Ergülen'in soruşturma dosyaları hakkında ise 21 Mart'ta ayırma kararı verildi.
Alağaş, hakkında "silahlı terör örgütü üyesi olmak" şüphesiyle 383 sayfalık iddianame hazırlandı.
Alagaş, bir yıl tutuklu kaldıktan sonra 15 Haziran'da görülen ilk duruşmada tahliye edildi.
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Şubat 2025'den bu yana kadın haberleri editörü olarak çalışıyor.
DEM Parti-Adalet Bakanlığı görüşmesinde üç acil konu ele alınacak
DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Koçyiğit Adalet Bakanıyla görüşme gündemine Öcal'ın tecridi, hasta mahpusların salıverilmesi ve TMK'de infaz sürelerini Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olarak bazı mahkumlar aleyhine artıran maddeleri dahil edeceklerini söyledi.
Abdullah Öcalan mutlak tecrit altında tutulduğu İmralı'daki hücresinde
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Pazartesi akşamı konuk olduğu İlke TV’de İmralı Heyeti ile Adalet Bakanı Yılmaz Tunç görüşmesinde üç acil konunun öne çıkacağını söyledi.
İlke TV'nin haberine göre, DEM Parti Grup Başkanvekili bu konuları Öcalan'a uygulanan tecrit, hasta tutuklular ve Ceza İnfaz Kanunu’nda özellikle TMK kapsamındaki eşitsizliklerin giderilmesi olarak sıraladı.
Koçyiğit, ayrıca cezaevlerindeki İdari gözlem Kurulu kararlarıyla infazları yakılan tutukluların cezaevinde fazladan tutulması ve S,R ve Y tipi cezaevlerinde sağlığa erişim sorunu gibi başlıkların da konuşulmasının gerekli olduğunu ancak ilk görüşmede "öncelikler"i bu şeklide sıraladıklarını dile getirdi.
Koçyiğit bu sorunların, diğer "ayrımcı" düzenlemelerle birlikte zaman içinde ayrı başlıklar halinde konuşulması gerektiğini söyledi.
Cezaevlerinde 651'i ağır 1.517 hasta mahpus var
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, 2023 itibarıyla Türkiye cezaevlerinde toplam 1.517 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu kişilerin 651'i "ağır hasta" kategorisindedir.
İHD'nin 2023 yılı hapishane izleme raporuna göre, hasta mahpusların sağlık hizmetlerine erişiminde ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu durum, yaşam hakkı ihlallerine ve bazı mahpusların cezaevinde veya tahliye edildikten kısa süre sonra ölmesine neden oluyor.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, ağır hastalık, engellilik veya ileri yaş gibi durumlarda cezanın ertelenmesi veya denetimli serbestlik gibi özel infaz uygulamaları öngördüğünü iddia etse de, uygulamada bu düzenlemeler yeterince etkili olmadıkları ve birçok ağır hasta mahpusun cezaevinde tutulmaya devam ettiği yönünde eleştirilerle karşı karşıya.
"İnfaz yakmak"
Türkiye'de cezaevlerinde şartlı tahliye (koşullu salıverilme) değerlendirmesini İdare ve Gözlem Kurulu yapıyor. Kurullar, hükümlünün cezaevindeki davranışlarını, disiplin durumunu ve sosyal uyumunu inceleyerek iyi halli olup olmadığına karar veriyor. Bu kurullar genellikle önyargılı hareket ederek, siyasi düşüncelerinden vazgeçmeyen hükümlülülerin "infaz yakmak" olarak bilinen şartlı salıverilmeden yararlanmamaları kararları vermekle eleştiriliyor.
Diyarbakır Barosu "hasta mahpuslar" için TMK'de değişiklik istedi
Diyarbakır Barosu, "hasta mahpuslara yönelik yasal iyileştirmelerin yalnızca bireysel haklar açısından değil, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümüne de katkı sunacağını" belirtti ve TMK 5. ve 17. Maddelerinin sağlık hakkını ihlal ettiğini vurguladı.
Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi, hasta mahpuslara yönelik 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik yapılmasını içeren öneri ve değerlendirmelerini Adalet Bakanlığı, TBMM ve meclisteki siyasi partilere sundu.
Diyarbakır Barosu, yaptığı açıklamada "hasta mahpuslara yönelik yasal iyileştirmelerin yalnızca bireysel haklar açısından değil, aynı zamanda Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümüne de katkı sunacağın"ı vurguladı.
Hasta mahpusların sağlık hakkı nasıl ihlal ediliyor
Diyarbakır Barosu "hasta mahpusların sağlık haklarının yanı sıra yaşam hakkı, insanlık dışı muamele yasağı ve adil yargılanma gibi temel hakları[nın da], mevcut mevzuat ve uygulamalar çerçevesinde sistematik biçimde ihlal edil[diğini]" belirtti.
Bu ihlalerin başında "keyfi uygulamalar, bağımsız sağlık değerlendirmelerinin yok sayılması, infaz erteleme ve koşullu salıverme imkanlarının sınırlandırılması gibi pek çok yapısal sorun" geliyor ve "hasta mahpuslar açısından geri dönülmez sonuçlara yol [açıyor]."
"Bu bağlamda, yetkili kurumları acil ve etkili, insancıl ve evrensel hukuk kurallarına riayet eden yasal düzenlemeleri hayata geçirmeye davet" eden baro, yapılmasını öngördüğü iyileştirmeleri de "Hasta Mahpuslara Yonelik Yasal Düzenleme Çağrısı" başlıklı 5 sayfalık raporda topladı.
Koşullu salıverilme düzenlemesinde değişiklik talebi
Diyarbakır Barosu raporunda hasta mahpusların salıverilmeleri önündeki en büyük engelin Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) koşullu salıverilmeyi düzenleyen 17. Maddesinden kaynaklandığı üzerinde dudu.
Buna göre "terör suçları"ndan hükümlü olan kişilere yönelik özel infaz ve yargılama usullerini düzenleyen TMK 17. Maddeyle TMK kapsamında ceza alanlar, infaz yasasında yer alan -örneğin, koşullu salıverme süreleri, denetimli serbestlik uygulamaları, infaz erteleme gibi- kimi haklardan istisna tutuluyor
Hasta mahpuslar açısından 17. Maddeden doğan sorunlar
Diyarbakır Barosu TMK 17. Maddesinin hasta mahpuslar açısından doğurduğu engelleri şöyle sıraladı:
▶ Bu maddeye dayanılarak, hasta mahpuslar koşullu salıverme, infazın ertelenmesi, denetimli serbestlik gibi düzenlemelerden yararlandırılmamaktadır.
▶ Ağır hastalığı olan ya da tek başına yaşamını sürdüremeyen bir kişinin infazının ertelenmesi mümkün değilse, bu “yaşarken ölüm cezası”na dönüşmektedir.
▶ “Toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturabileceği” gibi muğlak gerekçelerle bu kişilerin hapishanede tutulması, hem insan onuruna aykırıdır hem de Anayasa’nın 17. maddesi ile güvence altına alınan “yaşama hakkı”nı ihlal etmektedir.
▶ İnfaz Kanunu’ndaki diğer mahpuslara tanınan sağlık temelli hakların TMK hükümlülerine tanınmaması, açıkça ayrımcılıktır. Bu durum hem Anayasa'nın eşitlik ilkesine hem de AİHS’nin 14. maddesine (ayrımcılık yasağı) aykırıdır.
▶ Mahpusun iyileşmesi veya hayatta kalması için gerekli sağlık hizmetlerinin sağlanamaması, işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmelidir (AİHM, Sulejmanovic v. İtalya, Kudla v. Polonya)
TMK 17. ve 5. Maddeleri derhal yürürlükten kaldırılsın
Diyarbakır Barosu, raporunun "Sonuç ve Öneri" bölümünde
• TMK 5. madde nedeniyle cezaların artırılması[nın] hasta mahpusların yaşam süresi ve tedaviye erişimi açısından hayati riskler doğur[duğunu],
• TMK 17. maddenin ise hasta mahpusların infazda insani ve hukuki standartlardan yararlanmasını engelleyerek hukuki eşitliği ortadan kaldır[dığını] belirleyerek
• Bu nedenle özellikle hasta mahpuslar açısından TMK 5 ve 17. maddelerinin derhal yürürlükten kaldırılması gerektiği sonucuna ulaştığını vurguladı.
Diyarbakır Barosu ceza infaz sisteminin insan hakları standartlarına uygun hale getirilmesi, adil ve ayrımcılıktan uzak bir ceza rejiminin kurulması amacıyla raporda ayrıntılı şekilde sundukları kanun değişikliklerinin hayata geçirilmesini istedi.